Bursa'nın Osmanlı'dan gelen mirası bıçakçılık son yıllardaki atılımla yeniden hayat buluyor. 50 yıldan beri bıçakçılık yapan Mülazim Usta da, bu geleneksel el sanatının son temsilcilerinden biri. 9 yıl dernek başkanlığı yapan Mülazim Usta'ya göre, bıçakçılığın kurtuluşu kooperatifleşmeden geçiyor.
Kadim kültürlerin geleneksel sanatları, toplumsal ve sosyolojik yapılarına göre oluşur. Demir dağın eritildiği Ergenekon Söylencesi, Türklerin demirle nasıl efsanevi bir ilişkilerinin olduğunun göstergesidir.
Osmanlı, Bursa'yı fethettikten sonra Selçuklu'dan miras demircilik sanatı kente taşınır.
Demircilik, zaman içinde metalin ahşapla, metalin kemikle buluşarak çeşit zengin taşlarla bezendiği bıçak ve kılıç sanatına evrilir. Bursa'dan Balkanlar'a ve ardından İstanbul'a yayılır.
Yeniçeri Ocağı kaldırılıncaya kadar ordunun kılıç ihtiyacı Bursa'dan karşılanır. Bıçak ve kılıç ustalığı Bursa kültürüne o kadar derin işlemiştir ki halkoyunlarında kılıç kalkan yer alan başka bir kent dünyada nadir sayıdadır.
Bu efsanevi mirasın Bursa'daki temsilcilerinin sayısı gelişen teknoloji ve fabrikasyon üretimle azalsa da son yıllarda, özellikle Recep Altepe'nin Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde verilen can suyu ile hayat bulmaya başladı.
MİRASIN BALKANLARDAN DÖNÜŞÜ
Bu ustalardan biri de 1958 yılında ailesiyle birlikte 5 yaşında Makedonya'nın Kumanova kentinden Bursa'ya göç eden Mülazım Gülşen. Bu göç, aslında Bursa'dan Balkanlar'a taşınan mirasın temsilcilerinin yüzyıllar sonraki dönüşünü anlatır.
Babası bir gecekondu yapar, amcası bıçakçılığa başlar. Zor yıllardır. Ortaokuldayken babasını yitirince eğitim hayatı yarım kalan Mülazım Gülşen, amcasının yanında bıçakçılığa başlar. O zamanlar bıçakçıların atölyeleri eski sebze halindedir. Merak edenler için yazayım eski sebze hali bugünkü Muammer Sencer Polis Merkezi'nin karşısındaki bölgede yer alıyordu. Halen bir bölüm bıçakçının satış yerleri de burada bulunuyor.
Zanaatlarında mahir ama cahil olduğunu söylediği ustalarından mesleği öğrenmek için çok dayak yer. O yüzden o günkü usta ve kalfalarını sevmediğini anlatan Mülazim Usta, yetiştirdiği 100'e yakın çırağına bir fiske dahi vurmadığını anlattı.
Ustaların çoğu Kosova ve Makedonya göçmeni olduğu için Arnavut olarak bilinir.
Mülazim Usta, 1978 yılında Almanya'ya gider, bıçakçılık mesleği orada da işine yarar. El takımları üreten fabrikada pense parlatma işinde çalışır. 5 yıl sonra da Türkiye'ye dönerek, eski sebze halinde işlerini açar. Yeni bir macera başlamıştır.
BIÇAKÇILIK YENİDEN HAYAT BULUYOR
Meslekteki başarıları konuşulmaya başlar. O yıllarda Bıçakçılar Derneği Başkanı olan Salim Özkan, meraklı olduğunu görünce, 'Gel oğlum bu derneği al bir yerlere götür' teklifini yapar. Sonunda ısrarlara dayanamaz ve 9 yıl başkanlık görevini yapar.
Mülazim Gülşen'in başkanlık yaptığı bu dönem bıçakçılığın teknoloji ve fabrikasyona yenilmek üzere olduğu yıllardır. Ancak, Mülazim Usta'nın projeleri, babası Üsküp'ten göç eden bıçak ustası olan Recep Altepe'nin desteğiyle deyim yerindeyse atılım yapar.
Önce tasarım yarışmaları düzenlenir, ardından bıçakçılık müzesi açılır. İlk yıllarda ilgi görmeyen ve Mülazım Usta'nın zorlamasıyla katılımcı bulduğu yarışma, yıllar geçtikçe ustaların vazgeçilmezi olur. Öylesine güzel eserler ortaya çıkar ki, başta Recep Altepe olmak üzere Bursa yöneticileri kenti ziyaret eden devlet büyüklerine bu av bıçakları ve kılıçları armağan ederler. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, bunları yabancı ülkelerin devlet başkanlarına hediye etmek için sipariş bile verir.
En son Başbakan Binali Yıldırım, Katar Emiri'ne Bursa kılıcı hediye eder.
Mülazım Usta'nın son projesi ise hem Altepe'nin hem de kendisinin başkanlıktan ayrılmasından dolayı yarım kalır. Mülazım Usta, Balıbey Hanı'nın altında eğitim merkezi kurmak ister. Burada, eğitim, üretim ve satış yapılacaktır. Gelenler bıçağın nasıl üretildiğini görecek ve tıpkı Avrupa'daki örnekleri gibi önündeki bölümlerde satın alacaklardır.
Mülazım Usta'ya hem Bursa bıçağını hem de geleceğini sorduk.
Bursa bıçağının özellİğİ nedİr?
Türkiye'de bıçağın başkenti Bursa'dır. İlham kaynağı Bursa'dır. Bursa bıçağı estetik ve ergonomiktir. Trabzon, Denizli, Yozgat'ta bu işi yapanlar gelir hammadeyi buradan alırlar. Bıçaklarını preste burada kestirirler. Bütün işlerini burada yaptırırlar. 700 yıllık bir tarihimiz var. İlk yeniçe-rilere rivayetlere göre Kayhan'da demirciler ilk kılıçları burada yapıyorlar. Oradan bugünlere kadar geliyor.
Çelİk özellİğİ nasıl?
Türkiye'de üretilen Karabük çeliği paslanır. Diğer kullandığımız paslanmaz çelikler ithaldir. Türkiye o çeliği üretmiyor. Fransa ve Almanya'dan geliyor. Çıraklığımda paslanmaz yoktu. Tüm ürünler dövülerek yapılırdı. Ocaklar yakılır saatlerce dövülürdü. Kılıçlar, bıçaklar. Mesela Cin Mehmet lakaplı bir ustamız askeriyeye tören kılıçlarını yapardı. Kasaplar da bizim bıçaklarımızı tercih eder, çünkü ergono-mik oluşu nedeniyle yorul- mazlar. Bir bıçak yapılırken ustanın elinden 60-70 kez geçer. Tamamen el emeği.
ATATÜRK'ÜN REMZİ USTAYA MEKTUBU
Anadolu'nun zor yılları... Yunanlıların Bursa'yı 20 Temmuz 1920'de işgal etmesi Kurtuluş Savaşını yürütenlerde büyük moral bozukluğuna neden olmuştu. Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki görüşmeler sırasında Kudüs'ün haçlı işgali altında kaldığı süre zarfında sarığındaki beyaz sargıyı çıkarıp Kudüs geri alınana dek siyah sarık takan Selahaddin Eyyubi'ye öykünen Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, TBMM riyaset kürsüsüne kapkara bir örtü örtülmesini istedi. 'Puşide-i Siyah' adı verilen yas örtüsü, 11 Eylül 1922'de Bursa'nın kurtuluş haberi gelince yine Atatürk'ün talimatıyla kaldırıldı.
Kurtuluş sonrası dönemin ünlü bıçak ustalarından olan Remzi Sarıçetin ürettiği ve üzerine ismini işlediği Bursa bıçağını Mustafa Kemal Atatürk'e gönderdi. Bu bıçak aynı zamanda Milli Mücadele'de Bursa olarak sizinleyiz mesajını taşıyordu.
Atatürk, bıçağı aldıktan sonra şu mektubu yazdı:
Remzi Usta!
Eser-i san'atınız olan bıçakları, yalnız Bursalı bir Türk ustanın yadigarı olarak değil, san'ata karşı olan milli kabiliyetinizin delili gibi saklayacağım. Biz Türkler yüz sene evveline kadar her şeyi kendi çekicimizle, kendi örsümüz üzerinde vücuda getirir ve kendi çarşılarımızda kendi elimizle satardık. İşte bunun için büyük bir millettik.
Şimdi açılan yeni devir, demir devridir. Sizi bu devirde en büyük ustalarımızın arasında görmek ister ve tebrik ederim. 02.10.1922
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi
Başkumandan Gazi Mustafa Kemal