Aşı olmayana test zorunluluğu; yetmez ama evet

Geçmişte referandum döneminde kullanılan bir deyim olan 'Yetmez ama evet' sözü, bir zamanlar, merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in siyasi literatüre kazandırdığı 'kerhen destek' kalıbının yerini aldı.

İçişleri Bakanlığı'nın önceki gün yayınladığı aşı olmayana test zorunluluğu getirilmesi kararına da bu çerçevede bakıyorum. Sadece ben değil, sosyal medyadan takip ettiğim bir çok bilim insanı da aynı yönde görüş belirterek, kapsamının daha da arttırılmasını istiyor.

Durum ortada, kısıtlamaların kalkması, Delta varyantının ortaya çıkması koronavirüs salgınındaki vaka ve can kaybı sayısını her geçen gün attırıyor. Bugün gazetemizin manşetinde yer alan Türk Yoğun Bakım Derneği Başkanı Prof. Dr. Oktay Demirkıran'ın da doluluk oranlarının yüzde 60-70'le ulaştığına işaret ederek, ekim- kasım ayları için tehlike sinyalleri verdi.

Bu tür pandemilerde en önemli unsur, hastanelerin hizmetlerini sürdürebilir olması. Yoğun bakımların kapasitelerinin yetersiz kalması geçen yıl pandemi ilk başladığında, Avrupa'da daha sonra Hindistan'daki görüntüleri akla getiriyor.

Sistemin kendisini döndürebilmesi için vaka sayılarının düşmesi ve özellikle yoğun bakım doluluk oranlarının azalması gerekiyor. Bunun bilinen yolu da aşıdan geçiyor. Ancak, maalesef bir türlü aşı karşıtlığının önüne geçemiyoruz.

Dolayısıyla aşıyı zorunlu hale getirmeden teşvik etmenin bir yolu bu tür önlemlerden geçiyor. 6 Eylül'de başlayacak uygulamada, aşı olmayan kişilerin, konser, sinema gibi insanların toplu olarak bulunduğu yerlere gidebilmeleri, uçak ve otobüsle seyahat edebilmeleri için PCR testi yaptırmaları zorunlu olacak.

Bu çerçevede 6 Eylül Pazartesi gününden itibaren seyahat firmalarının araca binilmeden önce HES kodu üzerinden yolcuların aşılı, Covid-19'u atlatmış veya azami 48 saat önce yapılmış negatif PCR testi sorgulaması gerekecek. Aşı olmayanlar veya hastalığı geçirmeyenler veya test sonucu negatif olmayanların seyahatine izin verilmeyecek. Ayrıca vali ve kaymakamlara bu uygulamanın kapsamının genişletilmesi konusunda da yetki de verildi.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın geçen hafta açıkladığı gibi eğer kapanma olmayacaksa bu tür tedbirlerin daha da yaygınlaşmasına ihtiyaç var. Bunlar belki salgının yayılmasını tamamen önlemeyecek ama hiç olmazsa bulaşma riskini azaltacak.

Avrupa ve ABD'de de bir yandan aşılamayla ilgili teşvikler devam ederken diğer yandan aşısızlara karşı önlemler artıyor. Belki de biz biraz geç kaldık.

O yüzden yetmez ama evet...

PARA KAYNAĞIMIZI DONDURARAK KURUTUYORUZ

Gazeteci arkadaşım Adnan Baştopçu'nun yazılarında sık sık kullandığı bir deyim var; Türk milletinin folklorik hareketleri...

Tam karşılığı aslında gelenek görenek olmasa da sık sık tekrarlandığı için normal hale gelen tutum ve davranışlar...

Bununla ticaret alanında da sık sık görürüz. Bir çoğunu bizzat tanıklık etmişimdir. Bir zamanlar piliç çevirme modası vardı. Kömür ateşinde dükkanların önüne büyük mangallar kurulur, piliçler dönerek pişerdi. Aynı cadde üzerinde kısa sürede 5-6 piliç çevirmecinin açıldığını gördüm. Fazla uzun sürmedi bu moda. Bir süre sonra hemen hemen hepsi kapandı.

Bunun benzerini tekstil makinaları konusunda da görmüştük.

Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Başkanvekili ve Türkiye Dondurulmuş Gıda Derneği Başkanı Murat Bayizit'in kendi sektörüyle ilgili uyarılarını okuyunca yeni bir hevesin para kaynaklarını nasıl kuruttuğunu gördük.

Sebze ve meyvenin, modifiye edilmiş atmosfer şartlarında taze, dondurarak, konserve yaparak ve kurutarak muhafaza edildiğini hatırlatan Bayizit, dondurarak muhafazanın 50 yıllık geçmişi olduğunu vurguladı. Dondurarak muhafazanın ülkemizde son 5 yılda ciddi yatırım yapılan bir alan haline geldiğini kaydeden Bayizit'e göre, planlama ve hammadde tedarikinden bağımsız yapılan bu yatırımlar heba olup gidiyor. Bir çok yatırımcı, genellikle bu işleri kendisine çekici iş planları ile anlatan danışman veya makina satıcılarının kurbanı olma yolunda hızla ilerliyor.

Bu tür yatırımcılara seslenen Bayizit, şu uyarılarda bulundu:

Tarım işi bir entegrasyon işidir. Eğer siz kurutacağınız ürünün çeşidine, bu çeşidin fidesine-fidanına, zirai ekibine, planlamasına, ürünü satacağınız müşterinizin izlenebilirliğine hakim değilseniz kuvvetle muhtemel başlarda çok sempatik gelen bu tarım işi yıllar itibariyle size birkaç milyon dolara mal olan acı bir hatıra olarak geri dönecektir. Eğer şanslı iseniz pazara hakim bir yabancıya dörtte bir fiyatına satar kurtulursunuz.

Acı olan bu teknolojiyi büyük paralarla ithal ediyor olmamızdır. Şu ana kadar 20 ye yakın dondurarak kurutma tesisi kuruldu. Kurulu kapasite Türkiye'nin ihtiyacının belki de 20 katı büyüklüğünde. Biz zaten Türkiye için kurmadık diyenler de hiç kendini kandırmasın. Bu yatırım ölçek ekonomisine göre çalışır. Küçük üretimler yaparak yatırımı geri alamayacağınız gibi büyük üretimleri destekleyecek tarla yatırımınız yoksa ve ucuz hammaddeye erişemiyorsanız yine şansınız yok.

''Sen kur sana hammaddeyi ben sağlarım'' diyenlere de lütfen kulak asmayın. Onlar mal bol iken size bu sözleri verirler ama mal yoka girince de söz de uçar yazı da ...'

DEMİRCİ OCAĞINDA KEYİFLİ SOHBET

Meclisin tatile girmesinin ardından milletvekilleri seçim bölgelerinde vatandaş buluşmalarına hız verdi.

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı ve Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu, son bir hafta içinde Gemlik, İnegöl, Yıldırım, Karacabey, İznik, Yenişehir ilçelerinde esnafı dolaşarak sorunlarını dinledi.

Çavuşoğlu dün de beraberindeki AK Parti Milletvekili Osman Mesten ile birlikte Büyükorhan'daydı. Büyükorhan Belediye Başkanı Ahmet Korkmaz ve İlçe Başkanı Kamil Turhan ile esnafı dolaşarak, sohbet eden Çavuşoğlu'nun gezisinde en renkli görüntü ise Yakup ve Kadir Bozdemir'in demirci dükkanında gerçekleşti.

Ziyaret sırasında, ısıtıp kızgın hale getirdiği demiri soğumadan dövmeyi sürdüren Yakup Bozdemir, bir yandan da Çavuşoğlu ile sohbet etti. Dedelerinin de aynı mesleği yaptığını söyleyen demirci ustaları, ürettikleri balta ve diğer aletlerin tercih edildiğini söylediler.