DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Bursa’yı en çok ziyaret eden siyasi liderlerden biri. Tabii ki çocukluk ve gençliğinin yanı sıra ekonominin kaptan köşkünde oturduğu yıllarda da özellikle Uludağ’daki Ekonomi zirvelerinin değişmez konuklarından biriydi.

Babacan, dün Bursa gezisine başlamadan düzenlediği basın toplantısında da geçmişten bugüne uzanan kadim kentin değerlendirmesini yaptı.
Sözleri duygulu ve samimiydi. Önce babasıyla sonraki yıllarda ise ailesiyle yaptığı gezilerdeki Bursa’yı anlatan Babacan, şimdiki Bursa'nın kendisinden yardım isteyen bir şehir görüntüsüne büründüğünü söyledi.

Yeşil Bursa’nın artık griye döndüğüne vurgu yaparken, her gelişinde “Bursa bana yardım et” diyor dedi. Bu yalnızca bir siyasetçinin eleştirisi değil, aynı zamanda Bursa’ya duyulan içten bir vefa borcunun ifadesiydi.
Babacan’ın “Kadim Bursa’ya bir Bursa borcumuz var” cümlesi, aslında son 40 yılın yapılaşma politikalarına, tarım alanlarının sanayi ve konut parsellerine dönüşmesine karşı güçlü bir serzenişti. Sadece fiziki çöküşe değil, planlama, vizyon ve yönetim eksikliğine de bir sitemdi.
Ali Babacan, konuşmasında uzun uzun Türkiye’nin ekonomik tablosunu da masaya yatırdı. Yıllarca ekonomi yönetiminde bulunmuş bir ismin değerlendirmeleri, hafızayı tazelemek ve gidişatı anlamlandırmak için önemliydi.

SIKILAŞTIRMA POLİTİKALARI NE KADAR SÜRER?
Sadece borcunu ödeyebilen bir hazineye bakarak “ekonomi iyi” demenin, gerçeğin sadece küçük bir kısmını görmek olduğunu vurguladı. Bugün vatandaşın enflasyonla mücadelesini, emeklinin geçim sıkıntısını, esnafın yüksek faizle boğuşmasını göz ardı eden bir ekonomik okuma sağlıklı olamaz.
Çarpıcı bir veriyi paylaştı: Hazine, bu yıl faiz ödemesi olarak 2 trilyon liraya yakın bir bedel ödeyecek.
Ali Babacan’ın en net mesajı ise hukuk ve adalet sistemine dairdi.
Yüksek enflasyon, döviz kuru, faiz, kredi kartı borcu... Bunlar bir yana; tüm ekonomik sıkıntıların arkasında hukuk sistemine duyulan güvensizlik olduğunu söyledi.
“Ne kadar hukuk, o kadar ekonomi. Ne kadar adalet, o kadar yatırım” diyerek aslında bir ülkenin kalkınmasının temel formülünü çok sade bir dille özetledi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve HSK seçiminde yaşananlara, AYM ve AİHM kararlarına uyulmamasına dikkat çekti.
Meclis ortak komisyonun HSK adaylarını belirlemede Anayasa ihlali yaptığını savundu. Bu yaklaşımın ekonomiyi doğrudan etkilediğini vurguladı.
Ali Babacan’ın ekonomi başlığı altında yaptığı değerlendirmeler, sadece geçmişin muhasebesi değil, aynı zamanda bugünün fotoğrafına tutulmuş net bir projektördü.
DEVA Partisi lideri olarak değil, bir dönem Türkiye’yi ekonomik krizlerden çıkaran bir isim olarak konuştu. Babacan, makro göstergelere bakanların “hazine borcunu ödüyor mu? Vatandaş bankadan parasını çekebiliyor mu? O zaman kriz yok” şeklindeki yaklaşımının gerçek resmi yansıtmadığını belirtti. Çünkü kriz sadece bilanço sayfalarında değil; mutfakta, çarşıda, emeklinin Pazar torbasında, gençlerin hayallerinde yaşanıyor.
Babacan sıraladı; enflasyonun altında ezilen sabit gelirli, en temel ihtiyaçlarına bile erişemeyen asgari ücretli, iş bulamayan genç, yüksek faizli kredi kartı borçlarıyla boğuşan milyonlarca insan... Bunlar Babacan’a göre birer rakam değil; yaşayan, nefes alan ve artık tahammül edemeyen gerçeklikler.
Babacan, sanayicilerin artık “keşke yatırım yapmasaydım, faize yatırsaydım” dediği noktaya geldiğini söyledi. Türkiye gibi bir ülkede üretim yapanların, döviz baskısı, artan maliyetler ve yüksek faiz kıskacında ezildiğini vurguladı.
Babacan’a göre, ihracatçı şirketler hem artan maliyetlere rağmen hem de döviz kurunun baskı altında tutulmasıyla rekabet gücünü kaybediyor. Bugün, alın teriyle üretim yapanlar; fabrikasına, atölyesine, atölyesindeki çalışana güvenip yatırım yapanlar, “keşke yapmasaydım” diyorsa, bu yalnızca ekonomik bir sorun değil, güven krizidir.
Babacan, “Sıkılaştırma politikaları 6 ay, 1 yıl sürer. Sanayici bir süre dişini sıkar. Ama bu süreç 1,5-2 yılı bulduğunda, ağızda diş kalmaz” diyerek, uygulanan mevcut para politikasının sürdürülemezliğine işaret etti. Çünkü artık sabır tükeniyor, sermaye eriyor, üretim gücü zayıflıyor.

KRİZDEN NASIL ÇIKILACAĞININ FORMÜLÜNÜ VERDİ
Peki çıkış yolu var mı?
Ali Babacan’ın konuşmasındaki en dikkat çekici yönlerden biri de umudu diri tutan mesajlardı. Evet, tablo karanlık. Evet, hatalar yapıldı. Ama çıkışsız değil.
“Bu ülke düzgün yönetildiğinde, doğru kararlar alındığında, ehil ve dürüst insanlar iş başında olduğunda bir gecede ayağa kalkar” diyen Babacan, Türkiye'nin geçmişteki başarılarına atıfta bulunarak yeniden yükselişin mümkün olduğunu vurguladı.
Formülü de gayet netti:
Adalet olacak.
Hukuk işleyecek.
Kurallar herkese eşit uygulanacak.
İstişare ile karar alınacak.
Ehil kadrolar işin başında olacak.
Ve en önemlisi: Güven yeniden inşa edilecek. Çünkü güven varsa, yatırım olur. Yatırım varsa, istihdam olur.
Basın toplantısının sonunda sorulan bir soru, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Anayasa çağrısı üzerineydi.
Babacan burada çok açık konuştu: “Yeni anayasa deyip ne istendiğini söylemeden yapılan çağrılar bize güven vermiyor.”
“Yeni anayasa” çağrısı yapanların mevcut anayasaya dahi uymadığını söyleyen Babacan, Cumhurbaşkanının anayasayı bağlayıcı bir metin olarak görmemesini eleştirdi ve bu nedenle, her şeyden önce mevcut kurallara uyulması gerektiğini söyledi.