Marmara Denizi üç yıl önce müsilajla imdat çığlığını atmıştı. O zamanki adıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarihte görülmemiş bir seferberlik başlatarak yüzeyi temizledi, gelecek için de eylem planlarını açıkladı.
Ancak alınan önlemler yetersiz kaldı ki müsilaj geçtiğimiz sonbahar aylarında yeniden hortladı. Denizin altını ağ gibi sardı. Bilim insanlarının endişesi suyun birkaç metre altındaki müsilajın havaların ısınmasıyla birlikte tekrar üç yıl önceki gibi Marmara Denizi’nin üzerinde bir tabaka oluşturması.
Zaman zaman dile getirdiğim gibi eğer koruyabilseydik. Bugün içinde yaşayan canlılarıyla birlikte doğal bir akvaryum olabilecek Marmara Denizi’ni son 60 yıldan beri öylesine hor kullandık ki yaşamaya tutunacak direnci kalmadı. Marmara’ya temiz su sağlayan dereleri evsel ve sanayi artıklarıyla kirlettik. Yetmedi, 25 milyon insanın evsel, Türkiye ekonomisinin lokomotif olan sanayi tesislerinin kimyasal atıklarını derin deşarj ile Marmara’ya gönderdik. Sanki derin deşraj olursa kirlenmeyecek gibi…
Sanayi atıkları kimyasal, evsel atıklar ise biyolojik kirliliğe neden oldu.
Müsilaja neden olan kirliliği Marmara’ya taşıyan Nilüfer Çayı’nı her gün görüyor ve her platformda kirlenmenin önlenmesi için çağrılar yapıyor. Uludağ’ın eteklerinden çıkarken pırıl pırıl içme suyu kalitesinde olan Nilüfer Marmara’ya kavuştuğunda simsiyah hale geliyor.
3 yıl önceki müsilaj tehlikesini, geçen sonbaharda da kapıdaki yeni tehdidi her platformda dile getiren bilim insanı Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Sarı, bu kez Nilüfer Çayı’na mercek tutarak, bilimsel olarak kirliliği gözler önüne serdi ve alınması gerekli önlemleri açıkladı.
Yaptığı araştırmayı ‘Nilüfer Çayı Marmara’ya zehir taşıyarak müsjlajı tetikliyor’ başlığıyla kamuoyuna duyuran Prof. Dr. Sarı,
Bu günlerde Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından başlatılan denetimler ile belediyelere yönelik yapılan uyarılar geç de olsa yerinde ve önemli olduğuna vurgu yaparak Nilüfer Çayı konusunda ile ilgili olarak şu tespitleri yaptı:
‘Yapılan ölçümlere göre Nilüfer Çayı kirlenmiş dördüncü sınıf sulara sahip bir atık kanalı fonksiyonu üstlenmiştir. Bu durum kabul edilemez. Her ne kadar zaman zaman yapılan toplantılar ve eylem planlarında Nilüfer Çayı’nın ikinci sınıf su kalitesine kavuşturulması hedeflenmiş olsa da şimdiye kadar kayda değer bir iyileşme sağlanamadığı açıktır. Bölgede her gün yenisi faaliyete başlayan OSB’ler, kaçak evsel ve endüstriyel deşarjlar, bireysel sanayi tesisleri, yoğun hayvansal ve bitkisel üretim işletmeleri ile gıda endüstrisinin mevcudiyeti dikkate alındığında Nilüfer Çayı için önlemlerin acilen alınması bir zorunluluktur’
TÜRKİYE’NİN EN KİRLİ AKARSULARINDAN BİRİ; NİLÜFER…
Prof. Dr. Araştırmasında, Uludağ’ın eteklerinde içme suyu olarak kullanılan Nilüfer Çayı’nın Çapraz Çay’a karıştığı yerde esasında suyla ilgisi olmayan bir atık karışımı haline geldiğini ve iki çayın karıştığı noktanın uydu görüntüsüne bakıldığında Nilüfer Çayı’nın siyah rengiyle akarsu niteliğinin neredeyse tamamen kaybolduğuna dikkat çekti.
Nilüfer Çayı’nın ülkemizin en kirli akarsularından biri olduğunun altını çizerek, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, Bursa Valiliği, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı gibi birçok kamu kurumunun Nilüfer Çayı kirliliğini önlemeye yönelik program, eylem planı ve projelerinin olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Sarı, şöyle devam etti:
‘Nilüfer Çayı kirliliğinin kamu kurumları, yerel yönetimler, STK, özel sektör ve bölgede yaşayan vatandaşlar tarafından çok iyi bilindiği, çözülmesi için iyi niyetli çabaların devam ettiği ancak ya çok az yol alındığı veya hiç yol alınamadığı gerçeğini değiştirmemektedir. Hali hazırda Nilüfer Çayı evsel, endüstriyel, tarımsal ve diğer atıklarla kirlenmiştir. Hatta rengi, kokusu ve geçtiği yerlerde bıraktığı tortusuyla üzeri açık bir “atık kanalı” olarak nitelendirilmektedir’
Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı verilerine göre Bursa, evsel atık suların yüzde 95’ini ileri biyolojik arıtmadan geçirildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Sarı, ‘Bu verilere göre Nilüfer Çayı’nın kirliliğinde evsel atıksu deşarjının payının düşük olduğu görülmektedir. Diğer taraftan ilgili kamu kurumlarının verileri büyük sanayi kuruluşlarının yer aldığı OSB’lerin tamamına yakınının atık sularının arıtıldığını, deşarj limitlerine uyduklarını göstermektedir. Bu durumda Nilüfer Çayı’nın tertemiz akıyor olması beklenilen bir durumdur. Ancak Nilüfer Çayı’nın kent merkezi içindeki kolları veya doğrudan kendisi üzerindeki köprülerden geçerken görülen simsiyah sıvı (su denilemez) ve korkunç koku nereden gelmektedir? Nilüfer Çayı ile ilgili çözüm yaklaşımlarında bu çelişkilere cevap verilmeden yapılacak her uygulamanın sonuçsuz kalma ihtimali yüksektir’
ÖNERİ; ACİL EYLEM PLANI HAZIRLANMALI…
Bu soruya cevap bulmak amacıyla, bir bilim insanı olarak biyolojik yaşam için hayati ve sınırlandırıcı iki parametre olan çözünmüş oksijen ile pH değerini Çapraz Çay’a karıştığı yerden Uludağ eteklerine kadar Nilüfer Çayı boyunca ölçmeye karar veren Prof. Dr. Sarı, 15 Temmuz 2024 Pazartesi günü saat 12:00-17:00 arasında Marmara Denizi’ne doğru olan Nilüfer Çayı akış güzergâhını takip ederek 10 istasyonda ölçümler yaptı ve araştırmasına bu sonuçları da ekledi.
Prof. Dr. Sarı, çözünmüş oksijen değeri bakımından su kirliliğine ilişkin mevzuata göre Nilüfer Boğaz istasyonu birinci sınıf yani içme kullanma ve alabalık yetiştirmeye uygun su kalitesine sahipken, Balat köprüsünden itibaren dördüncü sınıfa gerilediği ve bırakın içme kullanma suyunu tarımsal sulamada bile kullanılmayacak hale geldiğine dikkat çekti.
Uzun yıllardır onca bilimsel çalışma, eylem planı ve uygulamaya rağmen su kalitesinde bir iyileşme sağlanamamış olması gizli bir zihinsel kabule işaret ettiğine dikkat çeken Prof. Dr. Sarı önerilerini ise şöyle sıraladı:
-Çayın uzun yıllar kurak mevsim ortalama debisi dikkate alınarak, çaya deşarj edilecek toplam maksimum yükler yeniden belirlenmelidir. Deşarjlarda kısıtlamaya gidilmesi zorunludur.
-Sorun tek başına organik kirlilikten kaynaklamadığı için sadece azot-fosfor sınırlaması yeterli olmayacaktır. Azot-fosforun yanında mutlaka ağır metal, tuzluluk ve renk parametrelerini de kapsayan yeni bir deşarj kısıtlamasına gidilmesi şarttır.
-Nilüfer Çayı hali hazırda aşırı kirlenmiş bir sudur. Böyle sular tarımsal sulamaya uygun değildir. Nilüfer Çayı’nın tarımsal sulama amacıyla kullanımı, su kalite sınıfı iyileşinceye kadar derhal önlenmelidir.
-Hali hazırda Nilüfer Çayı’na atık deşarj eden bütün işletmeler bellidir. Bütün ticari kuruluşların ruhsat şartlarından birisi çevreyi kirletmemektir. Vakit geçirmeden denetimlerle bu atık deşarjı önlenmelidir.
Nilüfer Çayı için yeni bir Acil Eylem Planı hazırlanmalı, ancak bu eylem planı uzmanlar veya merkezi yönetim tarafından değil, merkezi ve yerel yönetimler ile meslek örgütleri, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör katılımıyla hazırlanarak uygulamaya geçilmelidir. Eylem planının uygulanması ve Nilüfer Çayı’nın en az II. Sınıf su kalitesi standartlarına kavuşturulması için süre belirlenmeli ve ilerlemeler kamuoyunun denetimine açık olmalıdır.