Hava Durumu

Bursa susuzluğa alışacak mı?

Yazının Giriş Tarihi: 09.10.2025 08:04
Yazının Güncellenme Tarihi: 09.10.2025 08:55

Bursa son haftalarda hiç alışık olmadığı günlerden geçiyor.

Programlı su kesintileri başlayınca kentteki her evde aynı soru yankılandı:

Nasıl yani, Bursa’da su mu bitti?”

BUSKİ yetkilileriyle konuştuğumda tabloyu net bir şekilde ortaya koydular: Son üç günde yağan yağmurlarla barajlardaki doluluk oranı binde 54’ten 73’e çıkmış olsa da, bu artış sadece üç günlük su anlamına geliyor.

Yani gerçek değişmedi.

Bursa susuzluğa alışacak.

En azından Haziran 2026’da Çınarcık Barajı’nın tam kapasiteyle devreye girmesine kadar.

Tam da bu günlerde, yıllardır tanıdığım, Türkiye’de gıda güvenliği denince ilk akla gelen isimlerden biri olan Bursa Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Tayar, Bursa Hakimiyet’in yeni ofisini ziyaret etti. Bursa Hakimiyet Programı Koordinatörümüz İrem Deniz’in ‘Mahfel’ adlı programına da konuk olan Tayar konuya akademik mercek tuttu.

Tayar Hoca’yla her zamanki gibi sakin ama çarpıcı bir sohbet yaptık. Konumuz belliydi: Su, gıda ve gelecek.

Hoca, insanlık tarihine gönderme yaparak başladı söze:

Aya gidiliyor, Mars’a gidiliyor, su var mı diye bakılıyor. Çünkü su varsa hayat var. Su yoksa hiçbir şey yok.”

Bu cümle aslında meselenin özeti.

İnsanoğlu uygarlığını suyun etrafında kurdu ama bugün suyu kendi elleriyle tüketen bir toplum haline geldi.

Su kesintileri başlayana kadar çoğumuz farkında bile değildik. Arabamızı yıkarken, bahçemizi sularken, dişimizi fırçalarken suyun sonsuz olduğunu sandık.

Ama musluklar kapanınca bir anda gerçeği gördük.

SU MİRASYEDİSİ ŞEHİR

Prof. Tayar, “Bursa bir su mirasyedisi” diyor.

Uludağ gibi dünyaca ünlü bir su kaynağının eteklerine kurulmuş bu şehir, yıllar boyunca bu mirası hoyratça tüketti.

Dağın eteğinde kurulan onlarca dolum tesisi, yeraltı sularını çeken sanayi kuruluşları, kontrolsüz tarımsal sulamalar… Hepsi birer su tüketim merkezi haline geldi.

Ama mesele sadece sanayide ya da tarımda değil; her birimizin evinde, musluğunda, alışkanlıklarında.

Diş fırçalarken suyu boşa akıttık, duşta ısınması için litrelere yazık ettik, yağmur altında bile bahçelerimizi suladık.

Bütün bunların sonunda doğa bize sarı kart gösterdi.

Tayar’ın ifadesiyle, “Paramız olsa da su içemeyeceğimiz günler kapıda.”

Artık suçlu aramanın değil, suya saygı göstermeyi öğrenmenin zamanı.

Bursa’nın beton sevdası da bu krizin görünmeyen yüzü.

Uludağ’dan gelen rüzgârın önüne dikilen dev bloklar, nefes alamayan vadiler, betonla kaplanan dere yatakları…

Yağmuru taşıyan rüzgârlar bile artık bu kente uğramıyor.

Biz modernleşme uğruna gökyüzünü kapattık, sonra da “Yağmur neden yağmıyor?” diye sorduk.

Yeşili korumak isterken bile ölçüyü kaçırdık; yağmur altında sulanan parklar, yeşil görünsün diye gece gündüz çalışan fıskiyeler...

Velhasıl, Bursa suyu kutsal bir emanet gibi koruyacağına, günlük bir konfor aracına dönüştürdü.

Şimdi doğa, bize kendi dilinde “yeter artık” diyor.

KİRAZ YİYEMEDİK; SIRADA YUMURTA VE KIRMIZI ET Mİ VAR?

Susuzluk meselesi yalnızca musluktan akan suyun kesilmesi değil; asıl etkisini sofralarda gösterecek.

Tayar Hoca’nın ifadesiyle, “Bir yumurta için 150 litre su harcanıyor.

Yani çöpe attığımız bir yumurta, aslında 150 litre suyun israfı demek.

Bu gerçeği görmezden gelmek, gıdaya erişim krizinin kapısını aralıyor.

Bu yaz kiraz yiyemedik, çünkü don zararına karşı bilimsel önlemler alınmadı.

Su kaynakları azaldığı için sulama yapılamadı, tarımsal verim düştü.

Bugün domates, biber, karpuz fiyatları el yakıyor.

Yarın sırada yumurta, süt, et var.

Çünkü su kıtlığı sadece tarlayı değil, hayvancılığı da etkiliyor.

Hayvanın içtiği sudan, yediği yemeğe kadar bütün döngü suya bağlı.

Tayar, bu tabloyu bir uyarı olarak değil, yaklaşan bir gerçeğin habercisi olarak yorumluyor:

Yılbaşından sonra yumurtada kriz, sütte ve ette fiyat artışı bekliyorum. Çünkü su yoksa üretim de yok.”

Bu yalnızca bir ekonomik sorun değil; toplumsal sağlık sorunu.

Protein tüketimi azaldığında bağışıklık sistemi zayıflıyor, hastalıklara direnç düşüyor.

Üstelik, su kesintileri sırasında ortaya çıkan başka bir risk daha var:

Sistemde su boşaldığında borularda negatif basınç oluşuyor, bu da kanalizasyon sızıntılarını içme suyuna karıştırabiliyor.

Yani musluktan yeniden su aktığında, eğer dikkat edilmezse mikrobiyolojik kirlenme riskiyle karşı karşıyayız.

Susuzluk, artık sadece “rahatsızlık” değil, bir halk sağlığı tehdidi.

Gıda israfı da su israfının bir başka yüzü.

Üniversite yemekhanelerinde çöpe giden binlerce tabak yemek, aslında binlerce ton suyun da heba olması demek.

Tayar’ın verdiği çarpıcı örnek çok şey anlatıyor:

“Üniversitede her gün iki bin kişilik yemek çöpe gidiyor. Bu sadece yemek değil, suyun, emeğin, enerjinin çöpe atılması demek.”

Bu tablo karşısında yapılacak tek şey var: Suya ve gıdaya saygı göstermek.

Bursa’nın su krizini aşması sadece baraj inşaatlarıyla değil, davranış değişikliğiyle mümkün.

Her bireyin, her kurumun, her fabrikanın, hatta her çocuğun bu farkındalığı kazanması gerekiyor.

Çünkü bir damla suyu korumak, bir lokma ekmeği kurtarmak demek.

Ve bugün bunu yapmazsak, yarın yalnızca susuz kalmayacağız; sofrasız da kalacağız.

Tayar hocanın son sözüyle bitirelim:

“Türkiye ekmeği alıp başına koyan bir millet ama ekmeği çöpe atarken hiç düşünmüyoruz. Bugün suya hasret kaldık, yarın temel gıdalara da hasret kalacağız.”

KISA BİR MOLA

Çalışmanın yanı sıra dinlenmek de gerekiyor. Kısa bir mola. 15 gün sonra yeniden buluşmak dileğiyle esen kalın.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    logo
    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.