Dünya ekonomisi, her gün farklı yönden esen fırtına gibi gelişmelerle sarsılıyor.
Her an yeni bir kriz, yeni bir çözüm önerisi, birbirinden farklı politikalarla şekillenen bir küresel ekonomiyi görüyoruz. Tam Ukrayna-Rusya savaşı bitiyor diye sevinirken, İsrail’in İran’a saldırısı ve 12 günlük savaş dünyanın yüreğini ağzına getiriyor.
Şansızlık mı avantaj mı o ayrı bir tartışma konusu ama tüm bu gelişmeler hemen yanıbaşımızda cereyan ettiği için en çok da bizi etkiliyor.
Küresel ekonomideki gelişmelerin yanı sıra Türkiye temmuz ayını iple çekiyor. Faizler düşecek mi? Asgari ücret artar mı, altının hızlı koşusu nereye kadar devam eder? Sorularına yanıt arıyor.
Dün, Bursa Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yüksel Okşak gazetemizi ziyaret etti. Hem ziyaret hem de söyledikleri, bugünkü yazının manivelasını oluşturdu. “Temmuz ayında Merkez Bankası faiz indirir mi?” sorumuza “İndirir, en az 300 baz puanlık” diye net yanıt verdi.
Gerekçesi de net: “Artık bir hikâyeye ihtiyaç var.”
Hikâye…
Evet, borsanın, piyasanın, sokağın ihtiyacı tam da bu: bir hikâye. Çünkü yatırımcının sabrı tükendi. Sabit faiz rejimiyle geçen bir yılda, borsa yatırımcısı değil para kazanmak, yerinde saymanın bile başarı olduğunu düşünür hale geldi.
Hikâyesiz ekonomi olmaz. Hele ki hikâyesiz bir borsa, umutla değil, zararla beslenir.
Doç. Dr. Okşak, yatırım psikolojisinin de altını çiziyor. Bir kilo altınla üç katı kazanan vatandaşın yeni bir karar eşiğinde olduğunu söylüyor: “Altında mı kalayım, daire mi alayım?”
Bu cümledeki ekonomi dersi, sayfalar dolusu analizden daha kıymetli. Faiz indirimiyle birlikte, yatırım tercihlerinin değişeceği bir döneme giriyoruz. Ancak hemen belirtmek lazım; 0,49’lu konut kredisi günleri artık çok gerilerde kaldı.
Yine de paranın yönü değişebilir.
Peki asgari ücret?
“Yapılmayacak” diyor Okşak. Gerekçesi “zorlanacak şartlar”
Okşak, tam bu noktada enflasyona dikkat çekiyor.
Enflasyonun matematiği değil, ahlakı bozuldu. Bugün Türkiye’nin asıl problemi, fiyatların artış hızı değil, fiyatların kendisi. Almanya’daki sodanın 5 yıldır aynı fiyatla satılması, bizim market raflarımıza tokat gibi çarpıyor.
Ekonomi denince akla ilk gelen döviz kuru ya da CDS puanı olmamalı. Bazen bir arpacık soğan, bir ülkenin en büyük çelişkisini gösterebilir. Okşak’ın verdiği örnek, ders niteliğinde: İnegöl’de üretici 4,5 liraya satıyor; markette 89 lira!
Bu tablo ne liberalizmle ne serbest piyasa ekonomisiyle açıklanamaz. Bu düpedüz ahlaki sorun. Aracılık sistemi; üreticinin alın terini, tüketicinin ise sofrasını etkiliyor.
Hal yasası hâlâ çıkmadı. Ve çıkmadıkça bu ülkede enflasyon, sadece sayılarla değil, vicdanlarla da ölçülmeye devam edecek.
Faiz, rekabet ve sanayicinin suskun çığlığı
Doç. Dr. Yüksel Okşak’ın Z Raporu için kaleme aldığı analiz, bugünkü söyleşinin arka planını oluşturuyor. Okşak, yüksek faiz oranlarının sanayicinin belini büktüğünü, üretimin yatırım ortamında oksijensiz kaldığını vurguluyor. Politika faizinin yüzde 46 olduğu bir ortamda sanayi şirketleri, sadece krediye ulaşmakta değil, geleceği kurgulamakta da zorlanıyor.
Ticaret savaşlarının ortasında, Çin gibi devlerin pazar arayışı Türkiye’nin sanayicisini daha da kırılgan hale getiriyor. İthal girdi bağımlılığıyla artan maliyetler, rekabet gücünü eritiyor. Enflasyonla mücadelede “talebi kısmak” yerine “arzı artırmak” gerektiğini söyleyen Okşak, ucuz finansmanın teknik yönetişimini de net ifade ediyor: Selektif kredi politikaları, blockchain denetimi ve üretim odaklı kredi yönlendirmesi.
Bu bakış açısı, günü kurtarma değil, yapısal bir dönüşüm öneriyor. Hikâyesi olan bir ekonomi için…
Son söz:
Bazen ekonomiyi anlamak için Fitch raporuna değil, bir kilo altınla bir daire arasında karar vermeye çalışan vatandaşa kulak vermek gerekir.
Ve bazen, bir arpacık soğan, bir ülkenin en ağır enflasyon göstergesidir…
****
AKDOĞAN; ROTAMIZ ATATÜRK'ÜN ROTASIDIR
Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkan Yardımcısı ve Bursa Şube Başkanı Gürhan Akdoğan dün düzenlediği basın toplantısında, ekim ayından beri devam eden ve ‘Terörsüz Türkiye ‘olarak adlandırılan süreci değerlendirdi.
Terör örgütü PKK’nın sözde “fesih bildirisi” üzerinden yapılan tartışmalara ve yeni anayasa gündemine dair değerlendirmeleri, yalnızca siyasi değil, aynı zamanda tarihsel bir uyarı niteliğindeydi.
Akdoğan, terör örgütünün açıklamasında Lozan’ı ve 1924 Anayasası’nı hedef almasına sert tepki gösterdi. Bu ifadelerin, sadece bir terör grubunun söylemi değil, aynı zamanda Cumhuriyet’in kurucu değerlerine yönelik organize bir saldırının parçası olduğunu vurguladı.
Yeni anayasa tartışmalarına da değinen Akdoğan, “Amerikan Anayasası 236 yıldır değişmiyor ama bizden sürekli yeni anayasa isteniyor. Neden?” sorusunu gündeme taşıdı. Mevcut anayasanın yüzde 70’inin zaten değiştiğini hatırlatarak, asıl meselenin maddeler değil, Cumhuriyet’in yönü olduğunu savundu.
En dikkat çekici cümlelerinden biri şuydu:
“Bizim bir tek rotamız var; o da bu Cumhuriyeti kuran Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının rotasıdır.”
Gürhan Akdoğan’a göre bugün terörle mücadele “barış ve çözüm” başlıklarıyla yeniden tartıştırılırken, yıllarca yaşanmış acılar görmezden gelinmemeli. Terörün mutlak anlamda bitmesi elbette herkesin arzusu, ancak bunu sağlayacak yol, milletin vicdanını, hafızasını ve Cumhuriyet değerlerini yok sayarak çizilemez.