Hava Durumu

Çavuşoğlu: Darbeleri önlemenin yolu yeni anayasa

Yazının Giriş Tarihi: 20.07.2025 08:04
Yazının Güncellenme Tarihi: 20.07.2025 12:17

“Ben unutursam kalbim kurusun”

Bu sözün yeri sadece hafızada değil, bir milletin kader defterinde.

TR Düşünce Kulübü’nün çay-simit buluşmasının 52’ncisine katılan parlamenter sistemin son kabinesinde başbakan yardımcılığı yapan 24, 25, 26 ve 27. Dönem Bursa Milletvekili ve halen Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Üyesi olan Hakan Çavuşoğlu ve o cümleyi kurduğunda, salondaki sessizlik adeta tarihin sayfaları arasına sızan bir saygı duruşuna dönüştü.

O geceyi yaşayan biri olarak, sadece hatırlamakla kalmıyor, unutmamanın da vicdani bir görev olduğunu söylüyordu.

Türkiye bir darbe tarihi ülkesi.

27 Mayıs’tan 12 Mart’a, 12 Eylül’den 28 Şubat’a, 27 Nisan e-muhtırasından 15 Temmuz’a kadar uzanan bir vesayet zinciri.

Çavuşoğlu, bu zincirin halkalarını anlatırken “darbe girişimlerinin sadece silahlarla değil, yıllar öncesinden yapılan anayasal dizaynlarla mümkün olduğunu” hatırlattı.

15 Temmuz, bu dizaynın en alçak halkasıydı.

Ve millet o halkayı kırdı.

Ama “hala tetikte olmalıyız” diyor Çavuşoğlu.

Çünkü FETÖ gibi yapılar, unutturmayı başardıkları anda yeniden sızarlar.

1924 Anayasası’nda “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazıyordu.

Ama 1961’de bir parantez açıldı: “…ve bu egemenlik bu anayasada belirtilen kurumlar eliyle kullanılır.”

İşte o kurumlar, milletin seçtikleri değil, atanmış vesayet kalıntılarıydı.

YÖK, HSYK, Anayasa Mahkemesi, Genelkurmay...

Milletin adına karar veren ama milletin iradesinden geçmeyen yapılar.

Çavuşoğlu bu çelişkiyi işaret ediyor ve diyor ki:

Milletin iradesine, milletin seçmediği kurumlar üzerinden ipotek konulamaz.”

HAFIZASI DİRİ OLANLAR TETİKTE KALIR

Çavuşoğlu, konuşmasında defalarca vurguladı:

“Teyakkuz hali sona ermemeli.”

Çünkü darbe sadece bir gecelik değildir.

Yıllar süren bir sızma, gizlenme ve örgütlenme sürecinin sonunda gelir.

2009'dan itibaren dinlemelerle, kumpaslarla, yargı oyunlarıyla başlayan süreç, 2016'da Meclis'in bombalanmasıyla zirve yaptı.

Ve hâlâ izleri sürüyor.

O yüzden Çavuşoğlu uyarıyor:

Merhamet bir fazilettir ama yanlış kişiye yöneldiğinde zafiyete dönüşür. FETÖ için merhamet, gaflettir.”

İşte bu yüzden, sadece bugünü değil, geleceği de korumak adına tetikte olmalıyız.

15 TEMMUZ’DA İKİNCİ KURTULUŞ SAVAŞI VERİLDİ

Çavuşoğlu’nun ifadesiyle, 15 Temmuz sadece bir darbe girişimi değil, bir milletin kendini yeniden var etme gecesiydi.

Tankların altına yatanlar, bu milletin yeniden doğduğunu gösterdi.

Tiannenmen’de bir genç tankın önüne çıkınca tüm dünya saygı duruşuna geçti.

Peki ya tankın altına yatan, o tank yeniden geçerken yine yatan, egzozuna havlu tıkayan bir millete ne diyeceğiz?

Bu sadece kahramanlık değil, anayasal bir uyanıştı.

Çünkü bu millet, ilk kez “anayasa kalkanı” olmadan, çıplak elleriyle direndi.

Ve o gecenin sabahı için Hakan Çavuşoğlu’nun yaptığı değerlendirme hepimizin iç sesiydi:

“Türkiye’yi millet ipten aldı.”

Çünkü sadece seçilmişler değil, sokaktaki sade yurttaş da, kadın da genç de yaşlı da, gözünü kırpmadan iradesine sahip çıktı.

Bu bir siyasal savrulmadan geri dönüş değil, topyekûn bir milletin kendi iradesini yeniden sahiplendiği gecedir.

O gece verilen mücadele yalnızca darbecilere karşı değil, yılların getirdiği korkuya, suskunluğa ve vesayet alışkanlığına karşı da verildi.

Türkiye'de darbelerin son bulması için yalnızca sokakta direniş yetmez.

Çavuşoğlu'nun da belirttiği gibi, 1982 Anayasası tüm vesayet unsurlarını içinde barındırıyor.

Bu anayasa değişmeden, darbenin tohumları kurutulmaz.

Yeni anayasa, yalnızca bir hukuk metni değil, milletin vesayetle hesaplaşma senedidir.

Ve bu senedin altına, milletin bizzat iradesiyle seçilmiş temsilciler imza atmalıdır.

Çavuşoğlu’nun sözleriyle:

Yasama, yürütme, yargı dışında hiçbir yapı anayasada yer bulmamalı. YÖK gibi, Anayasa Mahkemesi gibi atanmış yapılar, egemenliğin temsilcisi olamaz.”

Meclis’in bombalandığı, milletin üzerine helikopterlerden ateş açıldığı gece…

Türkiye, düşmana karşı değil, içimizdeki hainlere karşı savaştı.

Ve o savaş, sınırda değil, topyekun vatan sathında verildi.

Çünkü karşımızdaki yapı sadece silah değil, dua kisvesiyle kandırılmış bir zihin işgaliydi.

Mankurtlaştırılmış insanlar ordusuyla karşı karşıyaydık.

Çavuşoğlu bu noktada açık konuşuyor:

Pişmanlıkları yok, tövbeleri yok. Bu yüzden mücadelede zaaf, felakettir.

GENÇLİĞE EMANET EDİLEN TETİKTE KALMA BİLİNCİ

Konuşmasının sonunda gençleri unutmuyor Hakan Çavuşoğlu.

TR Düşünce Kulübü Genel Başkanı Ercan Yakut ve Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Ali Mollasalih’e gençlere özel birim kurulması teklifini sunarken aslında bir mesaj veriyor:

“Geleceği korumak için, hafızayı canlı tutmak gerekir.”

Bu, sadece bir organizasyon önerisi değil, bir bilinç devrimi çağrısıdır.

Gençlere düşen sorumluluk, sadece hatırlamak değil, tekrarını engellemek.

Ve bunu ancak anayasa bilinciyle, irade bilinciyle, tetikte bir ruhla başarabilirler.

Çavuşoğlu’nun anlattıkları, bir siyasi anı değil, bir millete düşen uyanıklık çağrısı.

Teyakkuz hâli sadece askere, polise değil, millete aittir.

15 Temmuz’da nasıl ki herkes birer demokrasi neferiydi, bugünden sonra da herkes birer anayasa muhafızı olmalı.

Çünkü darbe sadece bir gece değil, zihinlerde başlar.

Ve darbeye karşı en büyük barikat, geçmişten ders çıkaran anayasal uyanıştır.

Çavuşoğlu’nun ifadesiyle:

“Darbenin bitmesi için, 1982 Anayasası’nın tamamen ortadan kalkması şart. Bu gerçekleşmeden hiçbir şey bitmiş sayılmaz.”

Ama biz, unutmadık.

Unutturmadık.

Ve unutmayacağız.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    logo
    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.