40 yılı aşkın gazetecilik hayatım boyunca CHP’de suların bir türlü durulduğunu görmedim. Ondan önceki dönemde de okuduklarımızdan biliyoruz ki, CHP’nin iktidarda olduğu yıllarda dahi hareketlilik hiç eksilmemiş.
Ancak son bir yılda yaşanan iç tartışmalar, boyut değiştirdi. Bu kez durum biraz daha farklı…
38. Olağan Kurultay sonrası “değişim rüzgârı” ile Özgür Özel genel başkanlığa geldi. Kongre tartışmalarıyla başlayan süreç, bir türlü durulmadı.

Bu kurultayla ilgili devam eden yargı sürecinde mahkemenin 15 Eylül’e ertelenmesi, sorunu buzdolabına koyarak öteledi. Ancak, 8 Ekim 2023’te yapılan İstanbul İl Kongresi’nin 02 Eylül Salı günü mahkeme kararıyla iptali, tüm dengeleri altüst etti. İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi, seçilmiş yönetimi görevden alıp yerine beş kişilik bir kayyum heyeti atadı.
Başkanlığa getirilen isim ise parti tabanında yıllardır tanınan Gürsel Tekin oldu. İl başkanlığı geçmişi olan, örgütle güçlü bağları bilinen bir siyasetçiydi. Bu atama ilk anda “Acaba partiyi toparlar mı?” sorusunu gündeme getirdi. Ancak daha ilk gün, heyetteki Hasan Babacan’ın “Ben bu operasyonun parçası olmayacağım” diyerek istifası, işlerin göründüğü kadar basit olmadığını gösterdi.

MAHKEME KORİDORLARINA DÜŞEN CHP
Gürsel Tekin, görevi devraldığı gün yayınladığı videolu mesajda, “CHP savaş meydanlarında kurulmuş bir parti, adliye koridorlarına düşmemeliydi” dedi. Bu söz, partideki kırılmayı özetliyordu; çünkü CHP tarihinde ilk kez bir il başkanlığı, seçimle değil, mahkeme kararıyla yönetiliyordu.
Tekin, “kardeşlik hukuku” vurgusu yaptı ama Genel Merkez’in tavrı sert oldu. Özgür Özel, kayyum yönetimindeki isimleri kesin ihraç talebiyle disipline sevk etti. Böylece daha ilk haftadan İstanbul’daki tablo, “geçici kayyum yönetimi” olmaktan çıkıp doğrudan bir parti krizine dönüştü.
Kriz sadece il başkanlığıyla sınırlı kalmadı. İlçe seçim kurulları peş peşe kongreleri durdurdu. Ataşehir’den Esenyurt’a, Sarıyer’den Bakırköy ve Başakşehir’e kadar birçok ilçede kongreler askıya alındı.
Bir partinin siyasi nabzı İstanbul’da atar. Türkiye’nin en büyük seçmen havuzunun bulunduğu şehirde kongrelerin iptali, doğal olarak CHP’nin ülke genelindeki dengesini de sarsıyor. İlçelerdeki bu iptallerin ardından Genel Merkez soluğu Yüksek Seçim Kurulu’nda aldı.
YSK’da dün akşam saatlerinde kritik kararını açıkladı;
CHP'nin itirazının değerlendirildiği toplantı 2 saat 10 dakika sürdü. YSK Başkanı Ahmet Yener, CHP’nin başvurusunun kabul edildiğini belirterek,’İilçe seçim kurullarının başlayan kongre sürecini durdurma kararları tam kanunsuzluk nedeni ile kaldırılmıştır. Kongrelerin kaldığı yerden devamına karar verilmiştir. " ifadelerini kullandı.

Yani 39. Olağan Kurultay sürecinde takvim devam edecek ve kongreler yapılacak.
CHP’nin İstanbul İL Başkanlığına kayyum atanmasına yaptığı itiraz ise ret edildi.
Bir hatırlatma yapıp devam edeyim; YSK kararı kesindir.
Siyasetteki her sarsıntı, ekonomiyi de doğrudan etkiliyor. CHP’deki çalkantı ve belirsizlik, Türkiye’nin genel siyasi istikrarı açısından önem taşıyor. Çünkü muhalefet cephesindeki dağınıklık, iktidarın elini güçlendirirken, piyasalar da “istikrarsızlık” kaygısıyla hareket ediyor.
Borsadaki dalgalanmaların, yatırımcıların temkinli duruşunun ve yabancı sermayenin “bekle-gör” politikasının ardında, işte bu tür siyasi belirsizlikler var. İstanbul’daki kongre iptaliyle başlayan bu süreç, artık yalnızca CHP’nin değil, Türkiye’nin siyasi ve ekonomik gündemini de doğrudan etkiliyor.
Şimdi gözler 15 Eylül’deki kurultay davasına çevrildi. İstanbul’daki karar, Ankara’daki kurultay davasını doğrudan etkileyebilir. 38. Olağan ve 21. Olağanüstü Kurultay’a yönelik açılan davalarla İstanbul’daki süreç birbirine bağlanmış durumda.
Eğer mahkeme kararı onanırsa, CHP’nin bütün kongre takvimi çöker. Ama istinaftan dönerse, bu kez “Siyaseti mahkeme mi dizayn ediyor?” tartışması gündeme gelir. Yani 15 Eylül sadece bir dava tarihi değil, CHP’nin geleceğinin yol ayrımı olacak.
ÖZGÜR ÖZEL’İN RESTİ
Özgür Özel’in çıkışı net: “Kemal Kılıçdaroğlu veya başka biri kayyum olarak atanırsa tanımayacağız. 81 il başkanı da tanımayacak. CHP genetiği buna izin vermez.”

Bu sözler sadece bir siyasi rest değil; partinin köklü reflekslerini hatırlatma çabası. CHP, 100 yıla yaklaşan tarihinde çok badire atlattı, darbe döneminde kapısına kilit vuruldu ama hiçbir zaman mahkeme eliyle dizayn edilen bir parti olmadı.
15 Eylül’de çıkacak karar, sadece CHP’nin değil, Türk demokrasisinin de sınavı olacak. O gün mahkeme salonundan çıkacak karar, “CHP sandıkla mı, yoksa yargı kararıyla mı yönetilecek?” sorusuna verilecek yanıt olacak.
Ve belki de daha önemlisi; siyaset kurumunun kendi sorunlarını kendi içinde çözme iradesini gösterip gösteremeyeceği ortaya çıkacak.
SON NOT: YENİ BİR PARTİ MÜMKÜN MÜ?
CHP’de kriz dönemlerinde zaman zaman bölünmeler ve yeni partilerin doğuşu gündeme gelir. Bu süreç ve kriz devam ederse, sosyal demokrat kanatta Türk siyaseti yeni bir partinin doğuşuna tanıklık edebilir.
Mevcut koşullar, yalnızca partinin iç dengelerini değil, aynı zamanda Türkiye siyasetinin geleceğini de şekillendirecek potansiyele sahip. CHP içindeki çatlaklar, taban ile merkez arasında artan gerilim ve yargı süreçlerinin etkisi, sosyal demokrat siyasette yeni bir aktörün sahneye çıkmasına kapı aralayabilir.

Sorun sadece bir parti içi kriz değil; bu, Türk siyasetinin yeniden dizayn olabileceği bir dönemeç. Eğer böyle bir gelişme yaşanırsa, sadece CHP’nin değil, Türkiye’de muhalefetin genel rotasının da değişeceğini görmek mümkün.
15 Eylül, bu anlamda bir dava tarihi olmanın ötesinde, siyasetin geleceğine yön verecek kritik bir eşik olarak tarihe geçecek. Belki de bu kararın ardından yeni bir siyasi aktörün doğuşunu izleyecek.