Bursa artık Evliya Çelebi’nin 400 yıl önce söylediği gibi ‘velhasıl sudan ibaret olan bir şehir değil. Küresel iklim değişikliği su kaynaklarının plansız kullanılması yüzünden su fakiri kentler arasında yer almaya başladık.
Kentin su ihtiyacı son birkaç yıldır BUSKİ tarafından açılan derin kuyulardan takviye ediliyor. Bu kuyular olmasa Bursa’da su kesintisi çoktan kapımızı çalmıştı.
Ne yazık ki Bursa artık su için gün sayıyor.
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in TR Düşünce Kulübü buluşmasında yaptığı açıklamalar, kentin geleceği açısından hayati bir gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi:

“BUGÜN İTİBARIYLA 150 GÜNLÜK SUYUMUZ KALDI.”
Bu cümle bir uyarı değil, düpedüz bir alarm. Ve neyse ki, bu alarm sadece çalmakla kalmadı; bazı adımlar da atılıyor.
Bursa'nın suya kavuşması için en kritik hamlelerden biri şu an sürüyor. Bozbey’in deyimiyle, “mevsim itibarıyla yeterli su alamadık” tespiti üzerine, Çınarcık Barajı’ndan Doburca Arıtma Tesisi’ne by-pass hattı döşeniyor.
Sadece 1.5 kilometrelik bir hat... Ama hayati derecede önemli.
Bu hat sayesinde Bursa’ya günde 75 bin metreküp su takviyesi yapılabilecek. Yani yaz ortasında başlayacak asıl susuzluk krizine nefeslik bir pencere.
Dahası da var: 2026 Haziran’ında tamamlanacak olan yeni büyük arıtma tesisiyle, önümüzdeki 20-25 yıl su sorunu yaşanmayacağı öngörülüyor. Elbette “şartlar bugünkü gibi kalırsa.” Çünkü iklim değişikliği, hiçbir hesabın garantisini vermiyor.
Çınarcık Barajı'nın kapasitesi yaklaşık 150 milyon metreküp. Bunun yarısını kent içme suyu, kalan kısmını ise ağırlıklı olarak Deri OSB ve TEKNOSAB gibi sanayi alanlarına yönlendirilecek. .
Plan doğru, ekonomik gerçeklere uygun. Ancak buradaki temel soru şu: Bursa’nın suyu öncelikle kim için, ne kadar kullanılmalı?
Sanayiye verilecek su, kentin içme suyunu riske atmamalı. Çünkü bu şehir sadece üretim değil, yaşam merkezi. Suya yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda yaşamsal bir perspektifle bakmak gerekiyor.

KENT PLANI, KENT ANAYASASI GİBİ ELE ALINMALI
TR Düşünce Kulübü Genel Başkanı Ercan Yakut’un moderatörlük yaptığı buluşmada, Başkan Bozbey’in konuşmasında su başlığı kadar dikkat çeken bir diğer önemli mesele, ulaşım ve kentsel planlamaydı. Bursa'nın 2050 projeksiyonuyla 4 milyon nüfusa ulaşacağı öngörülüyor. Bu kent büyüyor; ama plansız büyürse, yarın “taşıyamaz” hale gelecek.

“1/100 BİNLİK PLANI YILBAŞINA KADAR BİTİRİP, 2026’NIN İLK YARISINDA MECLİSTEN GEÇİRMEYİ HEDEFLİYORUZ.”
Bu sadece bir şehir planı değil, Bozbey’in tanımıyla “bir kent anayasası”.
Ve bu anayasaya göre, batıya yığılan sanayi, eğitim ve sağlık yatırımlarının getirdiği trafik yükü artık taşınamaz hale gelmiş durumda. Sadece Teknosab ve çevresinde 150 bin kişinin çalışacağı öngörülüyor. 50 bini için o bölgede konutlar yapılsa da 100 bin çalışan Gürsu, Kestel, Osmangazi ve Yıldırım’dan taşınacak. Ayrıca bu nüfusun barınma, ulaşım ve sosyal ihtiyaçları düşünülmeden yapılan sanayi yatırımları, gelecekteki trafik ve yaşam krizinin tohumu oluyor.
DEMİRYOLU NEDEN SANAYİNİN İÇİNDEN GEÇMEZ?

Bozbey’in en net ve yerinde eleştirilerinden biri de buydu.
“Sanayi bölgesine demiryolu gelmiyor. Hızlı tren hattı yanından geçiyor ama içine girmiyor.”
Avrupa’da örnekleri var. Demiryolu, sanayi alanının içine giriyor. İnsan orada iniyor, işe yürüyor. Bizde ise istasyondan sonra yeniden servislerle taşıma başlıyor. Bu planlama hem zaman hem yakıt hem de çevresel maliyet demek.
Bursa, hala “Bursaray, otobüs ve minibüse ve dayalı ulaşım” sistemine mahkum. Oysa sanayi bölgelerini trenle entegre etmek, ulaşımı verimli hale getirecek.
AK Parti Genel Merkez Teşkilat Başkan Yardımcısı Dr. Mustafa Esgin, 27inci dönem Bursa milletvekilliği döneminde banliyö hatları konusunda önemli bir proje fikrini ortaya koymuştu; Hızlı trenin mevcit hatlarından yararlanarak Yenişehir’den Karacabey’e kadar banliyö treni seferleri konulmalı.

Bozbey, bunu bir adım öteye götürüp, sanayi bölgenin de içine girmesini öneriyor.
Aslında bu konu daha da olgunlaştırılıp, Ankara’dan talep edilmeli.
Geçen hafta ulaşım konusunda basın toplantısı düzenleyen Bozbey, Güney Çevre yolu konusunu anlatmıştı. Bu toplantıda da detaylandırdı. Yıllarca önce eski tarım bakanı ve AK Parti Artvin Milletvekili Faruk Çelik önermişti.
Bozbey, şimdi bu projeyi yeniden uzmanlara inceletiyor. Uludağ’ın eteklerinden gidecek bu yol Yıldırım’dan başlayıp Kestel çimento fabrikasının arkasından İnegöl yoluna bağlanacak. Proje fizibil olur ve kabul görürse bakanlığa teklif yapılacak.

KENTİN RÖNTGENİNİ ÇEKEN ANALİZ
Mustafa Bozbey’in bu konuşması, klasik icraat anlamından çok, kentin röntgenini çeken bir analiz gibiydi. Kendisi de açıkça ifade etti:
“6 ayda belediyeyi kontrol altına alırız sanıyorduk. Bir yıl sürdü. Ama hâlâ yüzde 85’teyiz.”
Bu cümle bile aslında önemli bir değişimin göstergesi. Şeffaflık, hesap verebilirlik ve gerçeklikle yüzleşmek…

Başkan Bozbey, konuşmasının giriş bölümünde ise daha önce benzerini ÇEKÜL Vakfı Genel Başkan Yardımcısı Mithat Kırayoğlu’ndan dinlediğim. Bursa ve göç analizi de yaptı;
‘1950’lerden sonra Türkiye batıya doğru akmaya başladı. Bu göçün batıdaki şehirleri nasıl yaşanmaz hale getirdiğini görüyoruz. Bu göç kaçak yapılaşmayı beraberinde getirdi. Kent sorunları büyüdü Siyaset de buna çanak tuttu’

Ve devam etti:
‘Bursa’yı kaçak inşaat cenneti haline getirdik. Ovayı yok ettik. Yeraltı su seviyesi 250 metreye indi. Çocukluğumda beş metreden hatta 2-3 metre kazsanız su çıkardı’
Bir de mesajı vardı;
‘Bursa’da iş dünyası isterse havamız temiz olur, dereler temiz akar’