Türkiye ekonomisinde aylardır süren dalgalanmanın bir türlü dinmediğini hepimiz yakından görüyoruz.
Ağustos ayı enflasyon rakamları açıklandı. TÜİK verilerine göre yıllık enflasyon yüzde 32,95’e gerilemiş olsa da aylık bazda yüzde 2,04’lük artış dikkat çekici. ENAG’ın yüzde 65’i aşan ölçümüyle kıyaslandığında tabloyu farklı okumak mümkün ama her hâlükârda enflasyonun toplum üzerindeki yükünü hafiflettiğini söylemek için henüz erken.
İstanbul Ticaret Odası’nın açıkladığı yüzde 40’lık yıllık artış da aslında büyük şehirlerde hayat pahalılığının çok daha sert hissedildiğini gösteriyor.
Oysa piyasalarda beklenti, enflasyonun gerilemesiyle birlikte Merkez Bankası’nın eylülde faiz indirimi yoluna gideceği ve bunun da bir bahar havası yaratacağı yönündeydi. Fakat siyaset sahnesinde yaşanan gelişmeler bu iyimserliği bozdu. CHP İstanbul İl kongresinin iptali ve Gürsel Tekin’in kayyum olarak atanması yalnızca siyasetin gündemini değil, ekonomiyi de doğrudan etkiledi. Borsa İstanbul’daki sert düşüşler, siyasal belirsizliklerin yatırımcı güvenini nasıl sarstığının somut göstergesi oldu.
Karahan’ın Bursa mesajları
İşte tam da böyle bir atmosferde Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan’ın Bursa’da iş dünyasıyla buluşması dikkat çekici bir zamanlamaya denk geldi. Karahan, enflasyonun Mayıs 2024’te yüzde 75’ten bugün yüzde 33 seviyelerine indiğini, yıl sonunda ise yüzde 29’un altına gerilemesini beklediklerini söyledi. Bu tabloyu, “dezenflasyon süreci kesintisiz sürüyor” sözleriyle özetledi.

Merkez Bankası rezervlerinin iki yıl öncesine göre 115 milyar dolar artışla 178 milyar doları aştığını, Kur Korumalı Mevduat’ın 143 milyar dolardan 10 milyar dolara gerilediğini açıklaması, ekonomideki bazı yapısal risklerin kontrol altına alındığının göstergesi olarak yorumlandı. Swap hariç net rezervlerin 56,7 milyar dolara çıkması da güven veren bir veri.
Karahan’ın üzerinde durduğu bir başka nokta da fiyat istikrarı oldu. Ona göre, yüksek enflasyon yatırım iştahını zayıflatıyor, büyümeyi tüketime dayalı hale getiriyor. O yüzden “Sağlıklı büyüme için fiyat istikrarı şart” ifadesi, sadece teknik bir değerlendirme değil, aslında ekonominin pusulasının nereye çevrilmesi gerektiğini anlatan temel bir uyarı.
Karahan, “Önemli olan politika faizinin seviyesi değil, enflasyon beklentilerinin yönetilmesidir” derken de piyasanın psikolojisine işaret ediyor. Çünkü beklentiler iyileştikçe uzun vadeli faizler düşüyor, vadeler uzuyor. Yani kalıcı bir faiz indiriminin yolu, güvenin yeniden tesis edilmesinden geçiyor.
VATANDAŞIN GÖZÜ ÇARŞI PAZARDA
Bu teknik göstergeler bir yandan umut verici olsa da ekonominin gerçek fotoğrafı sadece merkez bankası bilançolarında değil, çarşı pazarda, fabrikada, üretim hattında kendini gösteriyor. Enflasyondaki düşüş umut verse de kira ve eğitim gibi kalemlerde hâlâ yüksek oranlar söz konusu. Vatandaşın günlük hayatındaki en önemli sorunlardan biri hâlâ alım gücü kaybı.

Karahan’ın “tüketim talebi ılımlı seyrediyor, maliyet artışları geriliyor” açıklamaları da sahada farklı yankılar buluyor. Çünkü esnaf, sanayici ya da memur için tablo, henüz kağıt üzerindeki kadar parlak değil. Ama yine de Başkan Karahan’ın altını çizdiği gibi, bu sürecin devam etmesi ve güven ortamının güçlenmesi halinde yatırım ve üretim koşulları da iyileşebilir.
ÜRETİM VE İHRACAT İÇİN DESTEK BEKLENİYOR
Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nın ev sahipliğinde gerçekleşen toplantı, aslında Ankara’ya gönderilen güçlü bir mesaj niteliğindeydi. BTSO Başkanı İbrahim Burkay’ın konuşması, reel sektörün sıkıntılarını net şekilde ortaya koydu. “Bizim üretimden ve ihracattan vazgeçme lüksümüz yok, ancak destek şart” cümlesi, özetin özeti.
Bugün Bursa’daki sanayici ve ihracatçıların en büyük derdi finansmana erişim. KOBİ’lerin krediye ulaşmakta yaşadığı güçlük, ihracatçının döviz kuru nedeniyle maruz kaldığı kayıplar, iş dünyasının önünü görmesini zorlaştırıyor. Burkay’ın “10 puanlık faiz indirimi” talebi de aslında bu baskıyı hafifletme arayışının ifadesi. İş dünyası, yüksek reel faiz yükünün altında uzun süre ayakta kalamayacağını açıkça dile getiriyor.

BTSO’nun toplantısına sadece iş dünyası değil, kentin tüm siyasi ve yerel yöneticilerinin yoğun katılım göstermesi Bursa’nın ortak akıl üretme iradesini ortaya koydu. Vali Erol Ayyıldız’ın “krizi fırsata çevirme” vurgusu, belediye başkanlarının ve rektörlerin toplantıda bulunması, aslında Bursa’nın bu meseleye sadece sanayi penceresinden bakmadığını, bütüncül bir yaklaşım benimsediğini gösteriyor.
Bursa’nın Türkiye ekonomisindeki payı tartışmasız büyük. İhracattan istihdama, otomotivden tekstile kadar ülkenin lokomotif şehirlerinden biri. Dolayısıyla Bursa iş dünyasının dile getirdiği sorunlar, sadece yerel mesele değil, aynı zamanda Türkiye’nin üretim gücünün de aynası. Merkez Bankası’nın aldığı kararlar Ankara’da masada şekilleniyor olabilir ama bu kararların etkisi sahada, Bursa’daki fabrikada, atölyede, ihracatçı şirketin bilançosunda ölçülüyor.
Sonuç yerine
Türkiye ekonomisi, siyasi ve bölgesel dalgalanmaların gölgesinde yol almaya çalışıyor. Enflasyonun düşüş trendi umut verse de piyasaların güven arayışı devam ediyor. Bursa’dan yükselen talepler ise çok net: Üretimden vazgeçmeyeceğiz ama bu mücadelede yalnız bırakılmak istemiyoruz.
Ekonominin pusulası her zaman Ankara’da ayarlansa da, asıl yolun Bursa gibi şehirlerde açıldığını unutmamak gerek.