Hava Durumu

Memleketinde turist olmak; Diyarbakır-Mardin ve Şanlıurfa

Yazının Giriş Tarihi: 10.07.2021 08:03
Yazının Güncellenme Tarihi: 10.07.2021 08:03

Göçler, insan uygarlarının gelişmesinin en önemli etmenlerinden biri. Güneşi izleyen insanoğlunun batıya yürüyüşü günümüzde bile devam ediyor.

İster göçmen ister muhacir deyin gelenlerin köklerinin bulunduğu topraklara olan hasreti, şiirlere, türkülere, kısacası duygu yüklü birçok sanat eserine konu olmuştur.

Bunu hem iç göçlerde, hem de Balkanlardan Kafkaslara kadar artık ülke sınırları içinde yer almayan topraklardan Anadolu'ya dönenlerde görürüz. Unutmadan Anadolu'dan Yunanistan'a mübadele ile gidenlerin de memleket hasreti, bu ülke müziği ve edebiyatının köşe taşlarından birini oluşturdu.

Ailemle birlikte kişisel göç öykümüz, aslında bir asır önce başladı. Dedemin Bitlis'ten Diyarbakır'a, babamın oradan Bursa'ya gelişi Anadolu'daki iç göçün tipik bir örneği sayılır.

Doğduğun topraklarla birlikte doyduğun toprakları sahiplenme duygusu yıllar içinde gelişti. Bugün benim artık iki kentim var. Biri Diyarbakır, diğeri ise Bursa. Göçün uygarlığa katkısı ise tam bu noktada gerçekleşiyor. İki kültürün harmanlanması daha doğrusu sentezi, zenginliğe zenginlik katıyor.

Bu, Balkanlar, Kafkasya, Karadeniz veya başka bölgelerden göç edenler için de geçerli. Bursa'nın bugün kültürel çeşitliliği ve bu kültürlerin kent potasında birleşerek uyum içinde yaşaması sonucu gerçekleşti.

Ancak birkaç kuşak sonra belki sona erecek memleket hasreti denen duygu hiçbir zaman kaybolmuyor. O yüzden son iki yıldan beri, belki de yaşlanmanın etkisiyle yıllık izinlerimi kendi memleketimde turist olarak geçirmeyi tercih ediyorum.

Bugün size 10 gün süren Şanlıurfa, Diyarbakır ve Mardin izlenimlerimi aktarmak istiyorum. Bu üç kent de Mezopotamya'nın önemli merkezleri. Milattan önce 12 bin yılına kadar uzanan kadim topraklardaki gezi izlenimlerimde kimi zaman tarihi, doğayı, insanların yaşam alışkanlarını anlatırken, kimi zaman da Bursa karşılaştırmaları yapacağım.

(2) URFA'NIN ETRAFI ARTIK DUMANLI DAĞLAR DEĞİL, BARAJ GÖLLERİ...

Bir sitemle başlayayım; Yenişehir Havalimanı'ndan 28 Mart 2020'den beri Diyarbakır'a uçak seferleri maalesef yapılamıyor. Üzerine bir de Diyarbakır Havaalanı'nın bakımı eklenince geziye mecburen Şanlıurfa'dan başlamak zorunda kaldım. Sabiha Gökçen'den Şanlıurfa GAP Havaalanı'na yolculuk, baraj gölleri ile sona eriyor. Yani ünlü türküde olduğu gibi Urfa'nın etrafı dumanlı dağlar değil de baraj gölleriyle süslü. Göller öylesine bir görüntü oluşturuyor ki Dubai'deki yapay, istiridye kabuklarına benzetilen kentler yanına bile yaklaşamaz.

Bu arada, GAP Havaalanı da Şanlıurfa 30 kilometre mesafede ama kimse uzak diye şikâyet etmiyor. Oysa neredeyse aynı uzaklıktaki Yenişehir'i bir türlü kabullenemedik. Neyse...

Yolculuk ve Urfa'ya giriş bölümünü yine artık gerçeği yansıtmayan 'Karaköprü narlıktır' ile bitireyim. Artık Karaköprü'de narlık yok... Tamamen beton yığını...

İlk durağımız her zaman olduğu gibi Balıklıgöl. Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi, zaten yeşil olan bölgede, neredeyse bir santimetrekare boş alan bırakmadan ağaç dikmiş. Yemyeşil bir vaha gibi. Hem kent merkezi, hem de 30 kilometrelik havaalanı yolu da aynı şekilde ağaçlandırılmış.

Kötü görüntüler de var tabii, Suriyeli sığınmacıların etkisiyle kent merkezi oldukça kalabalık. Sakatat ve et neredeyse açıkta satılıyor. En önemli müşterileri ise Suriyeliler.

Kentin yeni yerleşim birimleri ise oldukça düzenli yüksek katlı blok apartmanlardan oluşuyor. Geniş yollar, alışveriş merkezleriyle Bursa'dan farkı yok. Hatta yolları ve trafiği daha düzenli...

Dikkatimi çeken diğer bir ayrıntı ise geçmiş yıllara oranla tarım arazilerine fıstık ekilmesi. Yer yer de zeytinlikler var. Sulama arttıkça önümüzdeki yıllarda daha yeşil bir Urfa'nın işaretleri bunlar.

Fıstık ve sadeyağı en çok kullanan Gaziantep olmasına rağmen, üretim merkezi Şanlıurfa olmaya devam ediyor.

Urfa denilince gastronomisiz olmaz. Artık rutinimiz olan Gümrük Han'da ciğer kebabı üzerine de yeni moda haline gelen soğuk baklavayı tatmadan olmazdı. Final ise yine üzeri fıstıklı menengiç kahvesi.

Yemek konusuna ayrı bir parantez açmak gerekirse, Urfalı ev kadınları oldukça şanslı. Müthiş bir fırın kültürü gelişmiş. Bizde Ramazan ayındaki pide alışkanlığı onlarda her zaman geçerli. Somun ekmek bulmak zor. Fırınların diğer bir işlevi ise yemek imalathanesi gibi çalışması. Patlıcanlı tepsi kebabından, güvece, lahmacundan pideye tüm yiyecekler alacağınız pide karşılığında ücretsiz pişiriliyor. Et olmazsa bile patlıcan, biber fırına atılıp, öğle veya akşam yemeğine dönüşüyor.

(3) MEZOPOTAMYA'NIN İNCİSİ MARDİN...

Güneydoğu'da Mardin'in yeri bir başka. Diyarbakır yönünden veya ovadan baktığınızda inci bir kolye gibi Mezopotamya ovasını süslüyor. Binlerce yıllık kadim uygarlıkların izlerini her noktasında görmek mümkün. Pandemi korkusunun aşılmasıyla sokakları yine turistlerle dolup taşmaya başlayan kentte artık esnafın yüzü gülmeye başlamış.

Bu arada, bir dijital platformda yayınlanan Atiye dizisinin son sezonunda Mardin'deki Kasımiye Medresesi, Deyrül Zafaran Manastırı ve Nusaybin'deki Dara antik kentine yer verilmesi ilgiyi daha da arttırmış.

Dizide de anlatıldığı gibi Mardin'in her tarihi mekânı binlerce yıllık medeniyetin izlerini taşıyor. 45 derece hava sıcaklığına rağmen kısa Mardin turumuzda, bir kez daha kente hayran kaldık.

Tabii tarihi Mardin'in yanı sıra yeni bir kent daha kurulmuş. Orada da tıpkı Diyarbakır ve Urfa gibi modern kent dokusu oluşmuş. Geniş caddeler, parklar ve sosyal imkânlar batıdaki kentleri aratmayacak düzeyde. Mardin'i de 30 yıl öncesine göre, daha yeşil gördüm. Kent çevresinde ciddi bir ağaçlandırma var. Ayrıca Midyat yolundaki meşe ağaçları korununca yemyeşil bir güzergâh oluşmuş. Burada da sulanabilir alanlara yoğun bir şekilde fıstık ve zeytin ekimi var. Zaten Derik ilçesi zeytiniyle ünlü. Coğrafi olarak zeytin yetiştiriciliğine uygun bir bölge olan Mardin önümüzdeki yıllarda belki de zeytinin en önemli üretim bölgelerinden biri olacak. Üzüldüğüm tek konu ise bir zamanlar üzüm yetiştiriciliğinin merkezi olan bölgede bağ alanlarının azalması. Oysa, tarihi kaynaklara göre, şarabın anavatanı bu topraklar.

Geleneksel konukseverliği ve tarihi özelliklerinin turizmdeki öneminin artmasıyla önümüzdeki yıllarda Mardin yıldız gibi parlamaya devam edecek.

(4) BAZALTIN HAYAT VERDİĞİ KENT: DİYARBAKIR

Milyonlarca yıl önce Karacadağ volkanı patladığında, Urfa, Mardin ve Diyarbakır'ın büyük bir bölümü yeryüzüne çıkan magma tabakasıyla kaplanmış. Ta Göbeklitepe'den Mardin'e kadar tüm bölgede neredeyse toprağın altı siyah bazalt taşlarıyla kaplı.

Günümüzden 12 bin yıl önce bereketli hilal üzerinde yerleşik hayata geçen kavimler de bu taşları, tapınaklardan, mezar hediyelerine, köprülerden, yapılara kadar her yerde kullanmış. Zirveye çıktığı yer ise Diyarbakır surları ve sur içindeki taş evler olmuş. Bazalt, Diyarbakır'a hayat ve estetik kazandırmış.

Kadim kentin tarihi dokusu son yıllarda önemli gelişmeler yaşadı. 2015'teki hendek terörü sırasında tahrip olan sur içindeki evlerin yerine yine bazalt kullanılarak yapılar inşa edildi. Bir bölümü henüz kapalı olduğu için tamamını göremedim. Ancak, İçkale ve Turistik Cadde'ye bakan bölümlerini görünce geleneksel mimariye uzak olması dikkatimi çekti. Zemin ve birinci katları bazalt ama mimari, benim de doğduğum, benzeri Cahit Sıtkı Tarancı, Ziya Gökalp müzeleri olarak kullanılan evlere hiç benzemiyor.

Bir bölümü de Diyarbakır'ın sur içinde yaşayanlar bilir; mazgana dediğimiz Cümle kapısıyla girilen, içinde odalardan oluşan ve çok sayıda ailenin kaldığı yapılara benziyor. Modern mazganaya hiç ısınmadım.

Hazreti Süleyman Camii çevresi, yapılan düzenlenmelerle kentin yeni cazibe merkezi haline gelmiş. İçkale bölümündeki yapıların restorasyonun tamamlanması, jandarma ve cezaevinin bu bölgeden çıkmasıyla turistik bölgeye dönüşmüş. Son dokunuş, pastanın çileği gibi bu günlerde Amida Höyük'teki kazılarla yapılıyor.

Bu bölge Diyarbakır'ın kalbi. Kente egemen olmuş tüm uygarlıkların yönetim merkezi olan bu bölgede kazılar başlayınca Roma yolu ortaya çıkmış. Höyük bölümünde ise yine Romalılardan kalma, eklentilerini Artukluların yaptığı havuz bulunmuş.

Amida Höyük'ün daha doğrusu saray kalıntılarının bulunduğu bölgenin diğer önemli bir tarafı ise Sibernetik biliminin kurucusu sayılan Ebul İz el Ceziri'nin suyla çalışan ilk robotları ürettiği yer olması. Kazı heyetinin en önemli hedeflerinden biri de robotları anlattığı çizim kitabı günümüze kadar ulaşan Cezeri'nin ilk düzeneklerinden birinin ortaya çıkarılması.

Yine iç kalede jandarma binasının bulunduğu yere yapılan müze ziyaretinde bizi bir sürpriz bekliyordu. Diyarbakır'ın fethinin 1382'inci yılı dolayısıyla yazmıştım. Çocukken beni en çok heyecanlandıran konulardan biri Ulu Camii girişindeki tabelaydı. Eski bir güneş tapınağı ve bu gezide konuştuğum bir arkeologun söylediğine göre, Roma agorası olan (kullanılan sütunlardan da anlaşıldığı gibi) yapının 639 yılında Diyarbakır'ın fethiyle camiye dönüştürülmüştü.

Müzede beni şaşırtan ise Diyarbakır'ın Bismil ilçesi yakınlarındaki Körtiktepe kazılarındaki buluntulardı. Körtiktepe, insanlık tarihinde 'devrim' olarak değerlendirilen Neolitik Çağ'da Güneydoğu'nun başlıca merkezleri olan Hallan Çemi, Çayönü Tepesi, Göbekli Tepe, Nevali Çori, Mezraa Teleilat gibi bereketli hilalin bir parçası. Üstelik Neolitik çağda Rönesanssın başladığı yer olarak kabul ediliyor. Yani Rönesans için Floransa neyse Körtiktepe de Neolitik çağ için aynı değerde kabul ediliyor. Tarım başlamadan yerleşik hayata geçen Körtiktepelilerin ortaya çıkardığı eserlere bakınca hem sevindim hem de üzüldüğüm.

Hele başı keçi, gövdesi böceği andıran taş üzerine işlenmiş 10 bin yaşındaki mezar hediyesi en çarpıcı olanıydı. 10 bin yıl önce böylesine bir eserin yapıldığı kente, karpuz içindeki çocuk heykeli gibi basit ve estetikten uzak maketleri yapmak yakışmamıştı. Neyse ki sonunda yapılan hata anlaşılarak karpuz içindeki çocuk çıkarıldı ama karpuz hala havaalanı kavşağında duruyor.

(5) VALİ KARALOĞLU'NDAN BURSA'YA SELAM VE MESAJ VAR...

Geçen yıl Diyarbakır gezim sırasında kente yeni atanan Vali Münir Karaloğlu'nu ziyaret edememiştim. Yine Bursa'dan Diyarbakır'a atanan Basın İlan Kurumu Şube Müdürü Osman Başeğmez'den Diyarbakır'a geldiğimi duyan Vali Karaloğlu, sitemde bulunmuştu. Başeğmez, gazetecilikten gelen bir bürokrat olması dolayısıyla kendi alanında, Bursa'da gerçekleştirdiği önemli projeleri bölgede de uygulamaya devam ediyor.

Başeğmez'in randevusu sonrası Vali Karaloğlu, bizleri valilikteki makamında kabul etti. Makam odasında girdiğimizde Karaloğlu, telefonla görüşüyordu. Telefonun diğer ucunda THY Genel Müdürü vardı. Karaloğlu, bakım sonrası yeniden açılan havaalanına yeni seferler ve bazı seferlerin saatlerinin değiştirilmesini istiyordu. 'Bursa'ya neden sefer yok' diye sorduktan sonra bana bakarak gülümsedi.

Telefonu kapattıktan sonra da sohbet uçak seferleriyle devam etti. AK Parti Bursa Milletvekili Dr. Mustafa Esgin'in seferler konusundaki çalışmalarını bildiği için 'Mustafa beye selam söyleyin. Ben de buradan bastırıyorum. Diyarbakır seferleri için birlikte talepte bulunalım' dedi.

Havaalanı konusuna şunu da ekleyeyim; Diyarbakır'dan Sabiha Gökçen'e dönerken, o akşam kalkacak uçak listesine bakınca doğrusu Bursa adına üzüldüm. Köln, Hannover ve Stuttgart gibi yurt dışına üç sefer, Antalya, Ankara, İzmir ve İstanbul'a gibi yurt içine ise 9 sefer vardı. Yorum sizin...

Valilik öncesi Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreterliği deneyimi bulunan Karaloğlu, aynı zamanda Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevini de kayyım olarak yürütüyor. Göreve başladığı günden beri önceliği tüm şehirlerde olduğu gibi ulaşım. Gerçi Diyarbakır'ın yeni yerleşim bölgelerinde imar planlarında öylesine geniş yollar açılmış ki asfaltlayıp bakımını yaptığınızda hiçbir sorun kalmıyor. Caddeler bile genişlikleriyle adlandırılıyor. 75 metrelik, 50 metrelik diye. Sorayım size: Bursa'da yeni yerleşim alanlarında bile 75 metre eninde yol var mı?

Karaloğlu, yeni yolların asfaltlanması, kavşak düzenlemeleri konusunda çalışma yaparken, diğer yandan da kentte ilk kez ray sistem kurulmasının hazırlıklarını yürütüyor.

Ayrıca, İçkale'deki düzenleme ve kazı çalışmalarına da büyük önem veriyor. Görüştüğüm Diyarbakırlılar, karpuz heykelleri dışında Vali Karaloğlu'nun çalışmalarından memnun. Ayrıca, sık sık vatandaşlarla bir araya gelip görüşmesi, sorunlarını dinlemesi de artı puan sağlıyor.

İşin siyasi boyutu ise ayrı bir konu...

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.