TR Düşünce Kulübü’nün çay-simit sohbetleri Bursa’da artık bir gelenek halini aldı. 53’üncüsünün konuğu ise Bursa’ya hem bürokrat hem de akademisyen kimliğiyle önemli katkılar sunan bir isimdi: Prof. Dr. Süleyman Şahin.
Toplantıya TR Düşünce Kulübü Genel Başkanı Ercan Yakut, Yüksek İstişare Kurulu Başkanı ve Mudanya Üniversitesi Genel Sekreteri Ali Mollasalih’in yanı sıra çok sayıda üye katıldı. İlk sözü alan Yakut, derneğin bugüne kadar yaptığı çalışmaları anlattı.
Şahin’i Bursa, Gençlik ve Spor İl Müdürü olarak görev yaptığı dönemde yakından tanıdı. Bugün Bakanlığın Yatırımlar ve İşletmeler Genel Müdürlüğü koltuğunda oturuyor ama izleri hâlâ bu şehirde yaşıyor. Spor salonları, gençlik merkezleri, tesisleşme hamleleri… Ve kimsenin bitmeyeceğine inanmadığı Tofaş Spor Salonu, onun döneminde tamamlanmıştı.
Şahin’in anlattıkları bir bürokratın kuru rakamları değildi. Sporu sağlıkla, suç oranlarıyla ve gençlikle ilişkilendiren bir bakış açısı sundu. “Bir spor tesisi, bir hastanenin daha az kapasite kullanması; bir spor faaliyeti bir hapishanenin kapatılması demek” sözleri salondakilerin aklında kaldı.

Türkiye’de son 20 yılda yaşanan tesisleşme hamlesinin, uluslararası başarıların altyapısını oluşturduğunu söyledi. 10 bin 724 spor tesisi, UEFA standartlarında 40’a yakın stadyum, bir milyon yurt yatağı kapasitesi… Bu rakamların, kuru birer istatistik değil; gençliğe yapılan yatırımlar olduğunu vurguladı.

Gençlik merkezlerinin de önemine dikkat çeken Şahin, geçtiğimiz yıl bu merkezlerde düzenlenen etkinliklere 20 milyon gencin katıldığını söyledi.
Efe Aydan ile takım elbise iddiası
Toplantının en keyifli bölümü, işin rakamlardan çıkıp hatıralara uzandığı anlardı. Bursa’da herkesin “imkânsız” gözüyle baktığı Tofaş Spor Salonu yıllarca yarım kalmış, bir türlü bitirilememişti. Hatta o dönem Tofaş Basketbol Takımı Başkanı olan Milli Basketbolcu Efe Aydan bile “Bitiremezsiniz” diyordu.
Şahin ise “Bitireceğim” diyerek iddiaya girmiş. İddiaya konu ise bir takım elbise… 7 bin kişilik salon tamamlanınca Şahin iddiayı kazanmış. Bugün hâlâ evinde duran o takım elbise, Bursa’nın spor altyapısına düşülen küçük ama anlamlı bir not gibi.
Spor, sadece saha kenarındaki 90 dakikadan ibaret değil. Sağlıkla, suç oranlarıyla, gençliğin hayata bakışıyla doğrudan ilişkili.
Bursa’da atılan adımlar bunun en somut örneği. Prof. Dr. Süleyman Şahin’in sözleriyle: Spora yapılan her yatırım aslında geleceğe açılan bir kapı.
Ve bazen bir takım elbise uğruna girilen iddia bile, kentin spor tarihine kalıcı bir iz bırakabiliyor.
****
KRALİÇE’NİN SOFRASINA GİRDİ; GÜMRÜK DUVARINA TAKILDI
Dünyada sadece Bursa’da yetişen, “kraliçelerin inciri” diye anılan Bursa Siyah İnciri, bir kez daha gündemde.
Dün gelen haber, açıkçası moralleri bozdu.
Bir zamanlar İngiltere Kraliçesi’nin Bursa ziyaretinde tadıp sofralarına taşıdığı, hatta gelinine tavsiye ettiği bu meyve, Türkiye’nin en özel tarım markalarından biri olmuştu. Ama bugün geldiğimiz noktada, dünya vitrinine çıkardığımız incirin kendi pazarında engellendiği bir tabloyla karşı karşıyayız.
Uludağ Yaş Meyve ve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Prof. Dr. Senih Yazgan, özellikle Almanya ve Avusturya gümrüklerinde bilimsel dayanağı olmayan denetimlerle incirin bloke edildiğini açıkladı.

Gerekçe olarak da “fusarium” adı verilen, aslında olgunlaşma sırasında doğal şekilde ortaya çıkan bir fiziksel bozulmayı gösteriyorlar. Bilimsel temeli olmayan görsel analizlerle yapılan bu kontroller, yüzbinlerce insanın emeğini çöpe atma noktasına getiriyor.
Sorun çözülmezse, 18 bin ton ürünün ve 45 milyon Euro’nun çöpe gitmesi söz konusu. Bu sadece bir ekonomik kayıp değil, aynı zamanda Bursa’nın tarım emeğine vurulan ağır bir darbe.

İhracatçılar alımları durdurdu, tırlar yollarda bekliyor. Raf ömrü kısıtlı olan bu meyve, birkaç gün içinde tüketiciye ulaşmazsa, tüm çabalar boşa gidecek.
Oysa Bursa Siyah İnciri sadece bir tarım ürünü değil. Coğrafi işaretli, tamamen organik, kimyasal kullanılmadan üretilen ve dünya pazarında farklı bir yere sahip olan bir değer. Kraliçelerin sofralarına kadar girmiş, Türkiye’nin tanıtımında bir marka olmuş.
Ama bugün, AB gümrük kapılarında kaderine terk ediliyor.

Prof. Dr. Yazgan’ın da söylediği gibi, burada yapılması gereken açık: İlgili bakanlıklar ve ticari ataşelikler devreye girerek, bu keyfi uygulamaya son verecek diplomatik ve ticari kanalları işletmeli. Eğer gerçekten bir risk varsa, bunun uluslararası standartlarla tanımlanması gerekiyor.
Ama asıl önemlisi, bu yılın ürününü kurtarmak. Çünkü üretici, bu meyveyi dalından koparana kadar bir yıl emek veriyor.
Bursa Siyah İnciri, sadece bir tarım ürünü değil; Bursa’nın ve Türkiye’nin dünyaya armağanı.
Bir zamanlar İngiltere Kraliçesi’nin sofrasını süsleyen, Avrupa marketlerinde büyük rağbet gören bu meyve, şimdi aynı Avrupa’nın gümrük kapılarında bekletiliyor.
Eğer zamanında müdahale edilmezse, incir dalda değil, ihraç edilmeyi beklerken çürüyecek.