Hava Durumu

Nilüfer’in tarımsal yüzü: Tarladan sofraya

Yazının Giriş Tarihi: 23.08.2025 08:04
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.08.2025 08:12

Bursa denildiğinde çoğu kişinin aklına sanayi gelir, kimilerinin de modern kentleşmenin sembolü Nilüfer…
Ama bu algının ardında güçlü bir tarımsal damar var.

Dün, Nilüfer Belediyesi Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Hasiye Yiğitbay Aydın ile NİLKOOP Başkanı Süleyman Ayyılmaz gazetemizi ziyaret etti. Yanlarında yeni incir hasadından da getirmişlerdi. Fadıllı’daki ağaçlardan koparılan o incir, sadece bir ikram değil, aslında bir üretim modelinin de somut karşılığıydı: Tarladan sofraya uzanan yolculuk…

Nilüfer Belediyesi uzun yıllardır tarımı bir yan faaliyet değil, stratejik bir alan olarak görüyor. Mustafa Bozbey döneminde başlayan kent bostanlarıyla ilk adım atılmıştı. Turgay Erdem’in “tarım yılı” projeleriyle yol genişledi. Bugün ise Başkan Şadi Özdemir, bu çizgiyi daha da derinleştirerek sürdürüyor.

238 dekarlık üretim alanı, tıbbi-aromatik bitkilerden yerel tohum kütüphanesine, analiz laboratuvarından işleme tesislerine kadar uzanan bütüncül bir zincir oluşturmuş durumda. Ama en önemlisi, bu çalışmaların merkezinde kooperatifleşme var. NİLKOOP, üreticiyle tüketici arasında güvenli bir köprü işlevi görüyor. Çiftçi tek başına pazarlık yapmak yerine kooperatif aracılığıyla örgütleniyor, ürününü değerinde satabiliyor, vatandaş da aracısız şekilde sağlıklı gıdaya erişebiliyor.

İncir, zeytin, enginar, üzüm… Bursa’nın coğrafi işaretli ürünlerinin çoğu Nilüfer’in kırsal mahallelerinde hayat buluyor. Bugün sadece Fadıllı’daki incir ağaçlarından 10 tonluk verim bekleniyor. Ama burada önemli olan rakam değil, modelin sürdürülebilirliği. Nilüfer’in tarım politikası, sadece bir yıllık hasadı değil, gelecekte de çiftçinin toprağa bağlı kalmasını güvence altına alıyor.

Bir yanda sanayisi ve modern kent kimliği, diğer yanda kırsal üretim… Nilüfer bu ikisini birlikte taşıyor. Topraktan sofraya uzanan her ürün, aslında bu kentin geleceği için güvence demek. Nilüfer’in kooperatifleşmeye dayalı tarımsal vizyonu da bunun en güzel örneklerinden biri…

BİR TÖRENDEN ÇOK ÖTESİ; ZENGEZUR’UN KİLİDİ

Tarih boyunca Güney Kafkasya, Avrupa’ya geçiş kapısı olması nedeniyle büyük güçlerin satranç tahtası oldu. Günümüzde ise enerji koridoru ve ticaret yollarının kontrolü açısından büyük önem taşıyor.

Osmanlı-Rus mücadelesinden Sovyetler Birliği’nin sert hâkimiyetine, ardından bağımsızlığını kazanan küçük devletlerin büyük hesaplaşmalarına kadar bölge hep çatışmaların, rekabetlerin ve hesapların kesişme noktasıydı. Şimdi ise uzun zamandır konuşulan bir cümle, adım adım gerçeğe dönüşüyor:

Kafkasya’da barış ve refah dönemi başlıyor.

Bunun en somut göstergesi, dün temeli atılan Kars-Iğdır-Aralık-Dilucu Demiryolu Hattı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ifadesiyle bu proje sadece bir ulaştırma yatırımı değil, Türkiye ile Nahçıvan ve Azerbaycan arasında köprü vazifesi görecek stratejik bir adım.

Hattın uzunluğu 224 kilometre ve toplam maliyeti 2,4 milyar Avro olarak açıklandı. Hedef, hattın tamamlanmasını birkaç yıl içinde gerçekleştirmek. Ulaştırma Bakanı Abdulkadir Uraloğlu’nun vurguladığı gibi hattın işlevi yalnızca ticareti değil, diplomatik ilişkileri de dönüştürmek.

Aslında bir süredir uluslararası gündemde Zengezur Koridoru var. Hazar’dan Akdeniz’e, Çin’den Avrupa’ya uzanan ticaret yollarının merkezinde duran bu dar geçit, sadece bir coğrafi hat değil; jeopolitik anahtar.

Washington’da yapılan ve Aliyev ile Paşinyan’ı aynı masada buluşturan toplantıda bu konunun kapalı kapılar ardında tartışılması da tesadüf değil. Hatta koridorun 100 yıllığına ABD tarafından işletileceği iddiası, büyük güçlerin bu bölgedeki çıkar savaşını açık biçimde ortaya koyuyor.

BARIŞ MI, SATRANÇ MI?

Peki bu gelişmeler bölgeye gerçekten barış getirir mi?

Bir yanıyla evet. Çünkü ekonomik işbirliği ve ticaret hatları, tarihin her döneminde silahların susmasını kolaylaştırmıştır. Azerbaycan ile Ermenistan arasında sınırların açılması, normalleşme yönünde önemli bir adım olacaktır.

Ama öte yandan, küresel aktörlerin devreye girdiği her denklemin içinde yeni gerilimlerin tohumu da vardır. ABD’nin işletme hakkı, Rusya’nın bölgedeki etkisini azaltmaya yönelik bir hamle olarak okunuyor. Moskova’nın buna tepkisiz kalması beklenemez. Aynı şekilde İran da Zengezur’daki dengelerin değişmesini yakından izliyor.

TÜRKİYE’NİN STRATEJİK ROLÜ

Tüm bu karmaşık tablo içinde Türkiye’nin pozisyonu dikkat çekici. Son 20 yılda Marmaray’dan Bakü-Tiflis-Kars’a kadar attığı adımlar, “Demir İpek Yolu” vizyonunun temellerini oluşturdu. Şimdi Kars-Iğdır-Aralık-Dilucu hattıyla bu vizyon bir adım daha güçleniyor.

Türkiye, yalnızca kendi ihracatına ve lojistiğine yatırım yapmıyor; aynı zamanda Kafkasya’da barışın öncüsü olma rolünü üstleniyor. Bu yönüyle Ankara hem Batı hem de Doğu için vazgeçilmez bir aktör haline geliyor.

UMUTLA İHTİYAT ARASINDA

Bugün Kars’ta temeli atılan demiryolu hattı, kağıt üzerindeki bir proje değil, yeni bir dönemin sembolü. Rayların birleştiği her nokta, Güney Kafkasya’da sınırların değil, işbirliğinin güçleneceği bir geleceğin umudunu taşıyor.

Ama unutmamak gerekir: her umut, aynı zamanda ihtiyatı da gerektirir. Zira Kafkasya’da dengeler hiçbir zaman tek sesli olmadı. Barış adına atılan adımlar, bir gün büyük güçlerin satranç tahtasında taş değişimi olursa, bu çelik raylar da yalnızca bir oyunun parçası haline gelebilir.

Yeni dönemin güzelliği ve tehlikesi, işte tam da bu ikilemde saklı.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    logo
    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.