Nişanyan soyadını önce Sevan Nişanyan’la tanımıştık. Sivri dili, dikkat çekmiş ve dil–kültür analizleriyle tartışma yaratmıştı.
Oğlu Arsen Nişanyan’ı ise Youtube’deki söyleşide ilk kez gördüm. Farklı entelektüel çizgisi Dikkat çekiyordu. Harvard mezunu, siyaset bilimi doktoralı ve küresel siyaset analizi güçlü sahip bir akademisyen. Yayını izleyince, doğrusunu isterseniz hiç de tahmin etmediğim Türkiye'nin dış politikası ve devlet aklına yönelik yapıcı analizlerle karşılaştım.
Baba-oğulun YouTube söyleşisi oldukça uzun ama izlemeye değerdi. Orta Doğu, Balkanlar ve ötesinde yükselen Türkiye’ye dair alternatif bir perspektif sundular. İç tartışmalardan sıyrılıp büyük resmi görmek isteyenler için önemli ipuçları vardı.

TÜRKİYE ARTIK GÖLGESİNİ DEĞİL, SAHAYI İZLİYOR
“Türkiye uzun süre Batı’nın periferisinde kendi gölgesini kovaladı. Şimdi gölgenin ötesine geçip sahaya iniyor.”
Arsen Nişanyan, bu sözüyle Türkiye’nin klasik dış politika anlayışını terk ettiğini ve oyun kurucu bir aktöre dönüştüğüne dikkat çekiyor. Bu değişimin arkasında yalnızca jeopolitik zorunluluklar değil, bilinçli stratejiler ve kadro dönüşümü bulunuyor.
Arsen Nişanyan’a göre, uzun yıllar yaftalanan ya da görmezden gelinen hard power yani “sert güç”, bugün Türkiye’nin elinde diplomatik ve ekonomik stratejinin bir parçası haline geldi. Özellikle Suriye, Libya, Irak ve Katar hattında, Türkiye artık statükoyu değil, kendi oyun planını dayatıyor. Bunu da şu cümleyle somut hale getiriyor;
“Kosova’da, Katar’da ya da Somali’de Türk askeri varsa, bu yalnızca bayrak göstermek için değil; o bayrağın temsil ettiklerini fiilen göstermek içindir.”
Ve altı çizilecek bir cümle ise ‘Cumhuriyetin kuruluşu ile ilgili; Türkiye son yüzyılı hem ulus devlet modelini yaratarak hem de güç toplamak için iyi kullandı’
AVRUPA'NIN SAVUNMA REFLEKSİ ZAYIFLADI
“Bugün Türkiye’yi Viyana’ya kadar durduracak ülke yok. 1600’lerden beri Türk devleti en güçlü dönemini yaşıyor.”
Ve bir metaforla devam ediyor; Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy ve İngiltere Başbakanı Starmer, Erdoğan’ın şemsiyesine sığındı.
Bu çarpıcı ifade, Türkiye’nin ulaştığı askeri caydırıcılığı tarifliyor. Nişanyan’a göre Avrupa’nın hazırlıksız yakalanacağı bir askeri kabiliyet artık Türkiye’nin elinde.
“Bugün İngiltere yeniden bir ordu kurmak istese, bu 6 ila 8 yıl sürer.”
Avrupa’nın yitirdiği askeri reflekslere karşılık, Türkiye aktif operasyon gücü ve savunma sanayisiyle kendi dinamiklerini harekete geçirmiş durumda.
Arsen Nişanyan’a göre, Türkiye’nin dış politika dönüşümünün en önemli bileşeni: Kadrolar.
“Bu insanlar eski tip memur değil. Bürokrat da değil. Onlar stratejist; sahayı bilen, teknolojiyle düşünen, tarih bilen aktörler.”
Bunlara örnek olarak da, Selçuk Bayraktar, Hakan Fidan ve İbrahim Kalın gibi isimleri gösteriyor. Bu isimler yalnızca teknik değil, stratejik kapasite de taşıyor. Karar süreçleri daha hızlı, esnek ve çok katmanlı işliyor. Avrupa dahil bir çok ülkede bu kalitede aktör yok. Rusya, Çin ve ABD ile dış politikada baş edebilecek nitelikteler.
Balkanlar özelinde Nişanyan şu tespiti yapıyor:
“Balkanlar’da Türk olmak artık geçmişle bağ kurmak değil, bugünün parçası olmak anlamına geliyor. Türkiye orada sadece hatırlanmıyor; yeniden yazılıyor.”
Ortadoğu’da ise daha hesaplı bir denge kuruluyor. Enerji, güvenlik ve ekonomik diplomasi üçgeni, Türkiye’nin bölgedeki sert gücünü rastgele değil, denetimli biçimde kullandığını gösteriyor.
DEVLET AKLI: HAYAL DEĞİL, PLAN KURAN BİR YAPI
“Türkiye artık hayal kurmuyor, plan yapıyor. Bence en önemli değişim bu.”
Ar-Ge, yerli teknoloji, savunma sanayi ve kurumsal zeka, bu stratejik yönelimin temel bileşenleri. Hepsinin merkezinde ise ehil ve vizyon sahibi kadrolar yer alıyor.
Arsen Nişanyan, tıpkı babası gibi soru soruyor, ama artık çatışma yerine çözüm arayan bir dille.
“Ne yalnızca karşı çıkan, ne de yalnızca alkışlayan bir entelektüel tutum. Anlamaya çalışan, anlamın peşinde olan bir dil.”
Türkiye’nin jeopolitik gücünü anlamlandırmak, bu eleştirel entelektüel tutumla mümkün.
“BÜYÜK RESME BAKMAK” BİR ZORUNLULUK
Türkiye’nin içinden geçtiği dönüşümü anlamak için gündelik polemiklerden değil, bütüncül ve analitik yaklaşımlardan beslenmek gerekiyor.
Türkiye, sadece sahada değil; haritada ve hafızada da yeni bir pozisyon alıyor.
Bu yüzden “büyük resme bakmak” yalnızca bir metafor değil, geleceği doğru okumak için gerekli bir bakış açısı.
Arsen Nişanyan da tam bunu yapıyor. Şaşıracağınızdan eminim zamanınız varsa bu söyleşiyi mutlaka izleyin…
BURSA VİCDANI GAZZE İÇİN YÜRÜYECEK
Gazze insanlığın kanayan yarası olmaya devam ediyor. Haber sitelerine ve akşamları televizyona bakmaya zorlanıyorum. Gazze görüntüleri gerçekten içler acısı. Her seferinde bu kadarı da olmaz diyorum ama bakıyorsunuz daha beteri gerçekleşmiş.
Tabii bu arada batı da insanlığın vicdanının harekete geçtiğini gösteren kıvılcımlar da umut veriyor. İspanya ve dünyanın bir ucundaki Avusturalya’dan gelen görüntüler, insanlığın er geç gerçeği göreceğinin işaret fişekleri sanki.
Önceki akşam uzun yıllardır tanıdığım ve hayatını hayır işleri ve zorda olan insanlara adamış Burhan Sayılgan aradı. Sesinde yeni bir projenin heyecanı vardı. Basın toplantısına davet etti.

Sayılgan gibi bazı isimler hâlâ kelimelerin ve eylemlerin peşinden koşuyor. Çünkü vicdanı bunu yapması için ilerleyen yaşına rağmen harekete geçmesini istiyor.
Bunun için onu kimi zaman Suriye’de mülteci çadırlarında, Arakan’da kuyu açmak için Afrika’da görüyoruz.
Sayılgan, Memur-Sen Bursa İl Temsilcisi Ramazan Acar ile düzenlediği toplantıda, bu hafta sonu Bursa’dan Gazze’ye doğru bir “Vicdan Yürüyüşü” başlayacağını açıkladı. 9 Ağustos Cumartesi günü Ulucami’den 15 Temmuz Demokrasi Meydanı’na uzanacak bu yürüyüş, sadece bir güzergâh değil; bir çağrının, bir uyanışın rotası olacak.

İHH Bursa Şubesi ve 120'ye yakın STK'nın desteğiyle gerçekleşecek bu yürüyüşün en net cümlesini yine Burhan Sayılgan kurdu:
“Bu bir savaş değil. Bu, sistematik bir yok etme politikası.”
Sayılgan, sadece İsrail’e değil, ona sessiz kalanlara da ses yükseltiyor:
“Açlık, kıtlık, ilaçsızlık artık bir silah haline geldi. Gazze’de yaşananlar planlı bir soykırımın parçası.”
Peki biz ne yapıyoruz? Sosyal medya hikâyelerinin arka planına Filistin bayrağı koymakla mı yetiniyoruz?
Oysa Sayılgan’ın çağrısı çok net:

“Gazze’de insanlar bombalarla açlıkla sınanıyor, biz burada sadece vicdanımızla onların yanında olacağız.”
Vicdanının sesine kulak vererek yürümek belki hemen bir somut sonuç vermeyecek ama Hazreti İbrahim yakılırken ağzında taşıdığı bir damla su ile koşan karınca misali tarafımızın belli olması açısından önemli. Bizler insanlık tarafındayız çünkü.
Burhan Sayılgan’ın sözüyle bitirelim:
“Bu yürüyüş sadece bir tepki değil, insanlık onurunu savunma çağrısıdır.”
Cumartesi günü Ulucami önünde buluşulacak.
Bazıları orada adımlarıyla olur, bazıları bizim gibi kalemiyle, bazıları duasıyla. Ama yeter ki vicdanıyla orada olsun.
Ve son cümleyi yine Sayılgan’dan alayım;
Gazze’nin kurtuluşunun yakın olduğuna inanıyorum…