Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey ile Gözlem Kulesi çekimiyle aynı saate denk gelmesi nedeniyle, İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Bursa Şube Başkanı Serdar Atilla Erdem’in Soğuksu’yla ilgili düzenlediği basın toplantısına katılamadım.
Yine de konuya uzak kalmadım. Daha önce DHA’da birlikte çalıştığımız İMO Bursa Şubesi Basın Müşaviri Sebile Çetin, toplantı metnini, mahkeme kararını ve ilgili tüm belgeleri bana ulaştırdı.
Zaten süreci en başından beri takip ediyor, davanın nasıl geliştiğini yakından biliyordum.
Sonuç, Bursa’nın bugününe dair verdiğimiz sınav açısından hiç de önemsiz değil. Bu dava yalnızca hukuk zeminini korumakla ilgili değil; kentin geleceğini belirleyecek bir dönüm noktası.
Bursa, 1960’larda Türkiye’nin ilk Organize Sanayi Bölgesi’ni kurarak planlı sanayileşmenin örnek kentlerinden biri olmuştu. İlk örnek olan Pilot / Bursa OSB, hem üretim hem de şehir planlaması açısından modeldi.
Ne var ki sonraki yıllarda bu anlayış yerini “önce yap, sonra ıslah et” yaklaşımına bıraktı.
Bugün kentte sayıları yirmiyi bulan OSB’lerin çoğu sahada fiilen başladı, ardından planlara uyduruldu. Fiili durum planın önüne geçti. Ta ki TEKNOSAB gibi planlı örnekler ortaya çıkıncaya kadar…

Bu düzensiz büyüme, Bursa’yı çevresel ve toplumsal baskı altına aldı. Su kaynaklarının azalması, tarım alanlarının daralması, trafik ve altyapı yükünün artması artık herkesin gündelik hayatında hissediliyor.
İşte bu yüzden Kestel Soğuksu ve Seymen’de planlanan Sanayi ve Depolama Alanı meselesi, sadece yerel bir imar tartışması değil; Bursa’nın yaşam alanları ve su havzaları açısından kritik bir sınav haline geldi.
MAHKEME: YASAL DAYANAK ORTADAN KALKTI
Bursa 4. İdare Mahkemesi, İMO Bursa Şubesi’nin açtığı davada, TOKİ tarafından hazırlanan ve Bakanlıkça onaylanan 1/100.000’lik Çevre Düzeni Planı değişikliği, 1/5000’lik Nazım İmar Planı ve 1/1000’lik Uygulama İmar Planı kararlarını iptal etti.
Mahkeme, gerekçesinde açık konuştu: Planların dayandığı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin ilgili hükümleri Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmişti; dolayısıyla bu planların artık yasal dayanağı kalmamıştı.
Kararda şu ifade yer aldı:
“Yasal dayanağı kalmayan planlarda hukuka uygunluk bulunmamıştır.”
Bu tespit, yalnızca teknik bir detay değil; şehir yönetimi ve planlama pratiği açısından temel bir ilke hatırlatmasıdır:
Üst ölçek planlar ve hukuki çerçeve yoksa, alt ölçek uygulamalar da meşruiyetini yitirir.

İMO’NUN ÇAĞRISI: KAÇAK FAALİYETLER DURDURULMALI
Mahkeme kararının ardından İMO Bursa Şubesi, 15 Ekim 2025 tarihli yazısıyla Bursa Büyükşehir Belediyesi, Kestel Belediyesi ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü’ne başvurarak kararın gereğinin ivedilikle yerine getirilmesini istedi.
Yazıda, iptal edilen planların uygulanmaya devam etmesi halinde “ileride telafisi mümkün olmayan kamu zararları” doğabileceği vurgulandı.
İMO Bursa Şube Başkanı Serdar Atilla Erdem, basın açıklamasında son derece netti:
“Henüz ruhsatı olmayan sahada altyapı çalışmaları sürdürülmektedir; bu, kaçak yapılaşmadır ve derhal durdurulmalıdır.”
Bu uyarı bir formalite değil; sonunda geri dönüşü olmayan zararlar yaratabilecek bir fiili duruma işaret ediyor.
Toplantıda paylaşılan belgeler, mahkeme kararının hukuki gerekçesini ve İMO’nun başvuru sürecini ayrıntılarıyla ortaya koyuyor. Dosya, itirazların nasıl reddedildiğini, Anayasa Mahkemesi kararlarının etkisini ve planların hukuki dayanağı üzerindeki sonuçlarını açık biçimde gösteriyor.
İMO’nun en güçlü vurgularından biri, kaçak yapılaşmanın Bursa’da normalleşmiş olmasıydı.
Erdem’in sorusu çarpıcı: Eğer küçük ölçekli kaçak yapılara hızla müdahale edilirken, büyük yatırım ve proje görünümündeki hukuksuz uygulamalara göz yumuluyorsa, toplumun adalet duygusu nasıl korunacak?
Bugün bazı araziler “depo” adıyla açılıyor; zamanla eklemelerle fabrika haline geliyor.
İmarsız sahalarda başlayan bu uygulamalar çoğu kez sonradan hukuka uyduruluyor.
Bu sadece teknik bir mesele değil; kentin kaynaklarının, tarımının ve su havzalarının ticari çıkar uğruna tüketilmesi anlamına geliyor.

Erdem’in altını çizdiği temel nokta şu:
“Kaçakla mücadele önce güçlünün hukuksuz uygulamalarını hedef almalıdır.”
Aksi halde verilen cezalar caydırıcılığını yitirir, adalet duygusu erozyona uğrar.
İMO’nun ısrarla dile getirdiği uyarı açık ve net:
1/100.000’lik Çevre Düzeni Planı tamamlanmadan, kentin kaderini etkileyecek hiçbir karar alınmamalıdır.
Çünkü üst ölçek planın yokluğunda atılan her adım, gelecek kuşaklara geri döndürülemeyecek yükler bırakır.
Su havzaları ve tarım alanları bir kez tahrip olduğunda geri dönüşü yoktur.
Bugün yaşadığımız su sıkıntıları, barajlardaki kritik seviyeler ve planlı kesintiler, geçmişte alınan aceleci kararların doğrudan sonucudur.
Bu nedenle mahkeme kararı yalnızca hukuki bir düzeltme değil; şehrin doğal sermayesini korumaya yönelik bir uyarıdır.
İMO’nun metnindeki bir diğer önemli tespit, Bursa’nın geleceği açısından yol gösterici:
“Sanayimiz nicelik değil, nitelik üzerine kurulmalı.”
Bugün artan arsa üretimi ve yeni sanayi parsellemeleri kısa vadede kazanç gibi görünse de, uzun vadede kentin çevresel dayanıklılığını zayıflatıyor.
Bursa’nın ihtiyacı, yeni arsalar açmak değil; mevcut işletmelerin yeşil dönüşümünü sağlamak, enerji verimliliğini artırmak ve ileri teknoloji üretimini desteklemektir.
Bu yaklaşım hem istihdamı sürdürülebilir kılar hem de kentin yaşam kalitesini korur.
BU KARAR, BURSA İÇİN BİR DÖNEMEÇ
Soğuksu davası, yalnızca bir meslek odasının kazanımı değil; Bursa için şehircilik adına bir uyarıdır.
Mahkeme kararı uygulanır, kaçak yapılaşmaya göz yumulmaz ve 1/100.000’lik plan beklenerek adımlar atılırsa, bu kent yeniden planlı sanayileşmenin örneği olabilir.
Aksi halde her yeni hukuksuz uygulamayla Bursa biraz daha nefessiz kalır.
Son söz:
Bu belgeler, kararı sadece bir idari işlem olmaktan çıkarıp Bursa’nın geleceğine dair bir ders haline getiriyor.
Plan olmadan yapılan her şey, yarın bu kentin hakkını iptal eder.