Marmara bölgesi, dün deprem korku tüneline girdi. En büyüğü 6,2 olan Silivri açıklarındaki deprem ve artçıları yıkımdan çok korku ve paniğe neden oldu.
İslam düşünürü İbn-i Haldun, 700 yıl önce yaptığı ‘Coğrafya kaderdir’ tespiti sanki Anadolu’nun deprem gerçeği için söylenmiş.
Çünkü Anadolu toprakları için deprem jeolojik yapısı dolayısıyla bir kader. Arap levhasının itmesiyle Anadolu sürekli Ege’ye doğru hareket ederek, meydana gelen sarsıntılar binlerce yıldan beri devam ediyor.

Nüfusumuzun yüzde 71’i, Türkiye topraklarının da yüzde 66’sı deprem riski altında. Türkiye’de yaklaşık 15 bin kilometresi ana aks üzerinde olmak üzere 24 bin 500 kilometre uzunluğunda canlı fay hattı bulunuyor.
Bursa’ya baktığımızda ise Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, dirençli Bursa ve kentsel dönüşüme ayırdığı şubat ayı bilgilendirme toplantısında, aslında üzerinde çok düşünülmesi ve konuşulması gereken bir gerçeği kamuoyuna duyurmuştu.
Neydi bunlar?

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) ile birlikte yürüttüğü ‘Deprem Risk Azaltma ve Önleme Planlama Projesi’nin ilk çıktılarına göre, MTA’nın incelemeleri sonucu Bursa’da 9 aktif fay hattı var. Bu hatlar geçmişti büyük yıkımlara neden olmuş.
Ve acı gerçek…
122 bin bina deprem riski taşıyor. 26 bin bina ise depremde yıkılma riski ile karşı karşıya.

Peki ne yapmak gerekiyor?
Yine zemin etütleri ile yapı güvenliğinin artırılması, kent dokusuna uygun sürdürülebilir dönüşüm projelerinin hayata geçirilmesi, vatandaşlarımızın haklarının korunması, uzlaşı noktasında bir kentsel dönüşüm sisteminin belirlenmesi.
Buradaki önemli nokta bu kaderin kedere dönüşmemesi için dirençli şehirler oluşturmamız gerektiği. Çünkü deprem öldürmez bina öldürür. Klasik ama tam da bunu en iyi anlatan bir tanımlama.

Deprem dirençli kentler oluşturmak öyle ha deyince olacak bir süreç değil. Önce bölgenin risk durumu belirlenecek, ardından mevcut binalar kontrolden geçirilecek ve ardından gerekiyorsa güçlendirme ya da yeniden yapma aşaması var.
‘PLANLAMAYI YAPAMADIĞINIZ HİÇBİR SÜRECİ YÖNETEMEZSİNİZ.’
Tesadüf mü desek tam da depremin kendini bir kez daha hatırlattığı dün Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO) ‘Uludağ Dirençli Kentler Zirvesi’ düzenledi.
İş dünyasından bürokrasiye, akademiden yerel yönetime kadar çok sayıda paydaşı bir araya getiren ‘Şimdi Dönüşüm: Dirençli Şehirler, Yenilikçi Yarınlar’ mottosuyla yapılan toplantıda kürsüye çıkan BTSO Başkanı İbrahim Burkay, bir cümleyle zirvenin özünü özetledi: “Planlamayı yapamadığınız hiçbir süreci yönetemezsiniz.”

O cümleden dakikalar sonra Silivri açıklarında yer sarsıldı, zemin titredi. Yine korktuk. Yine hazırlıksızdık. Telefonlar saatlerce çalışmadı, trafik kilitlendi. Tam normale dönüyoruz derken yaşanan yeni bir artçı sarsıntıyla aynı korku ve paniği yaşamaya devam ettik.
Ve bir kez daha anladık: Doğayla baş edemeyiz. Ama doğanın dilini okuyabiliriz. Ve bu dili en iyi okuyan kentlerden biri, neden Bursa olmasın?
Bursa, sadece tarihiyle değil, bugünüyle ve geleceğiyle de Türkiye’nin en önemli şehirlerinden biri. Ama bu değerli şehir, birinci derece deprem kuşağında yer alıyor. Geçmişte yıkımlar yaşadık. 1855 depremini, 1999’u,
İbrahim Burkay, konuşmasında Bursa’daki 8 bin 500 imalatçı firmanın şehir merkezinde sıkışıp kaldığına dikkat çekiyor;
‘Sadece üretimi değil, yaşam kalitesini ve kent sağlığını da tehdit eden bu tablo, aynı zamanda bir “deprem planlaması” sorunudur. Çünkü üretim, ulaşım, konut, sağlık ve eğitim... Hepsi birbiriyle bağlantılıdır. Dirençli şehir olmak, sadece sağlam bina yapmakla olmaz. Sosyal dokuyu da, kültürel yapıyı da ekonomik sistemi de buna göre dönüştürmeniz gerekir’
Zirvede konuşulan başlıklar önemliydi:
Mimari sunum ve yapay zekâ, yapısal dönüşüm, sosyal dönüşüm, sürdürülebilir dönüşüm…
Ama tüm bu başlıkların tek bir ortak noktası vardı: İhmal edemeyeceğimiz bir geleceğe hazırlanmak.
İnşaat Konseyi Başkanı Ali Tuğcu’nun “kent merkezinde sıkışan sanayi tesislerinin planlı bölgelere taşınması” vurgusu, aslında bu dönüşümün ne kadar kritik olduğunu ortaya koyuyor. Çünkü deprem sadece bir doğa olayı değil, aynı zamanda bir kentleşme testidir. Başarılı şehirler, depreme hazırlıklı olanlardır. Diğerleri ise, gazetelerde yıkım haberleriyle anılır.
Dünyada büyük bir değişim yaşanıyor. İklim krizi, göç, kentleşme, enerji dönüşümü... Artık sadece güçlü ekonomi değil, dayanıklı kentler konuşuluyor. Bu dönüşümü yakalamayan şehirler, sadece 10 yıl değil, 100 yıl geride kalacak. Başkan Burkay’ın söylediği gibi; “Değişimi okuyamazsak 100 yıl kaybederiz.”
DÖNÜŞÜM İÇİN HIZLI VE CESUR OLMANIN ZAMANI GELDİ
Dünkü deprem bir uyarıydı. Tesadüfen değil, tam da dirençli şehirleri konuşurken yaşadığımız bir uyarı. Doğanın şakası yok. Bilim söylüyor, uzmanlar uyarıyor, halk hissediyor ama hâlâ hızlı ve sonuç alıcı adımlar atamıyoruz.
Bursa için zaman daralıyor. Artık söylemin değil, eylemin zamanı. Sözde değil, özde dönüşüm gerekiyor.

Bunu yaparken de cesur ve hızlı kararlar alınmalı. Geçtiğimiz aylarda Bursa İnşaat Müteahhitleri Sanayici ve İş İnsanları Derneği (İMSİAD) Başkanı Şeref Demir’in bu konudaki açıklamasını bir kez daha hatırlatmak gerekiyor.
‘Bir gece mal varlığınız olan dairenizle birlikte her şeyinizi kaybedebilir, çorba kuyruğunda bulabilirsiniz kendinizi. Asıl mesele binaların yıkılması değil, binlerce insanın hayatını kaybedecek olması.’
Bu risk ortadayken, hala farklı kaygılarla hareket edilmesi kabul edilebilir mi? Demir bu konuya da programda dikkat çekti ve cesaret vurgusunu şu sözlerle anlattı:
"Yetkililer vatandaşa demeli ki: ‘Sizin can güvenliğiniz her şeyden önemli. Eğer çözüm üretmezseniz, biz kanunun verdiği yetkiyle binanızı riskli ilan edeceğiz. Siyasi kaygılarla bu yetki tam anlamıyla kullanılamıyor. Bütün samimiyetimle şunu söyleyeyim; geçmiş dönemde kayda değer kentsel dönüşüm yapmış olan firmanın yönetim kurulu başkanı olarak söylüyorum. İlk etapta vatandaşın tepkisi olsa da nihayetinde pozitif sonuç ortaya çıkıyor’