Hava Durumu

Uludağ’da üç canı alan ihmaller zinciri

Yazının Giriş Tarihi: 22.08.2025 08:02
Yazının Güncellenme Tarihi: 22.08.2025 08:03

Bolu’daki otel faciasının sonuçlarını ve alınması gereken önlemleri tartıştığımız bir dönemde, 27 Mart sabahı Uludağ’da yükselen alevler sadece Kervansaray Otel’in ahşap kaplamalarını değil, göz göre göre yıllardır biriken ihmalleri de tutuşturdu.

Yangında alp disiplini kayakta milli sporcu Berkin Usta ve Türkiye Kayak ve Snowboard Öğretmenleri Derneği Başkanı babası Yahya Usta hayatını kaybetti. Yoğun bakıma kaldırılan anne Fikriye Usta da 2 Nisan’da yaşamını yitirdi. Yangın sırasında, konaklama izni 2 Ocak’ta iptal edilmiş olan otelde 12 kişi bulunuyordu.

TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu’nun yayımladığı kapsamlı rapor, tıpkı Bolu’daki faciada olduğu gibi bu kayıpların talihsiz bir kazadan ibaret olmadığını, yıllardır süregelen denetimsizliklerin, yönetmeliklere rağmen uygulanmayan önlemlerin ve “nasıl olsa bir şey olmaz” anlayışının sonucu olduğunu gözler önüne seriyor.

Raporda ayrıntılı biçimde ortaya konduğu gibi, 1986’da inşa edilen bina, yangın yönetmeliklerinin yürürlüğe girmesinden sonra tanınan uyum süresinin üzerinden 16 ila 23 yıl geçmesine rağmen hiçbir ek tedbirle donatılmamış. Yanıcı dış cephe kaplaması, tutuşmaya elverişli yalıtım malzemeleri ve içeride yoğun biçimde kullanılan ahşap lambri kaplamalar, alevlerin kısa sürede büyümesine zemin hazırlamış.

İnsan hayatını kurtaracak en temel unsur olan kaçış yolları da yönetmeliklere aykırı. Merdiven kovaları baca gibi dumanı yukarıya taşımış, havalandırma ve basınçlandırma sistemlerinin yokluğu merdivenleri ölüm tuzağına çevirmiş. Kaçış kapıları ve tahliye yolları en asgari şartları bile karşılamıyor; raporda vurgulandığı gibi “tahliye merdiveni” aslında tahliye etmeyen bir merdivenden ibaret.

Üstelik 200’ün üzerinde yatağa sahip bu otelde, mevzuata göre zorunlu olan sprinkler sistemi hiç kurulmamış. Yetersiz sayıdaki yangın dolapları kullanılamaz durumda, su deposu ise boş. Mutfaklarda 100’den fazla kişiye hizmet verilmesine rağmen davlumbazlarda otomatik söndürme sistemi bulunmuyor. Oysa sadece bu sistem bile yangının büyümeden kontrol altına alınmasını sağlayabilirdi.

Raporda ayrıca, binada yangın algılama sisteminin kurulmuş olmasına rağmen duman tahliye sistemlerinin bulunmadığı için bu sistemin işlevsiz kaldığı belirtiliyor. Dedektörler dumanı algılayıp alarm vermiş, fakat duman tahliye edilemediği için koridorlara yayılmış ve kaçışı imkânsız hale getirmiş. Bu tablo, mevzuatın yalnızca kâğıt üzerinde kaldığında insan hayatını korumaktan uzak, formaliteye dönüşen bir metin olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.

Aslında mesele yalnızca teknik eksikliklerden ibaret değil. Sorun, yangın güvenliği gibi hayati bir alanın “bir şey olmaz” rehavetine terk edilmesinde yatıyor. Daha iki ay önce Kartalkaya’da onlarca canı kaybetmişken, aynı ihmaller zincirinin Uludağ’da da karşımıza çıkması bunun münferit bir olay değil, yapısal bir sorun olduğunu gösteriyor.

TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu, raporun sonunda çok net bir çağrı yapıyor: Mevzuatın titizlikle uygulanması, denetimlerin etkin ve tarafsız şekilde yürütülmesi, yaptırımların caydırıcı hale getirilmesi gerekiyor. Çünkü bugüne kadar alınmayan her önlem, aslında bir sonraki facianın davetiyesini şimdiden hazırlıyor.

Kervansaray Otel yangını bir kez daha gösteriyor ki; eksik bırakılan her havalandırma sistemi, kurulmamış her sprinkler, ahşapla kaplanmış her merdiven sadece maliyet hesabının değil, aynı zamanda insan hayatının feda edilmesi anlamına geliyor. Bu acı olaydan sonra yapılması gereken, “yönetmelik var” demek değil, yönetmeliğin her satırını hayata geçirmek. Aksi halde bugün Uludağ’da yaşanan kaybın yarın başka bir dağ otelinde, bir alışveriş merkezinde ya da bir öğrenci yurdunda yeniden karşımıza çıkması işten bile değil.

GİDİYORLAR...

Dün Bursa Hakimiyet’in internet sitesinde Coşkun Saitoğlu’nun Suriyelilerin geri dönüşüne dair haberi dikkatimi çekti. Göç İdaresi verilerine göre Bursa’da geçici koruma kapsamındaki Suriyeli sayısı 14 Ağustos itibarıyla 147 bin 273’e düştü. Temmuzda 152 bin 815 iken gerileme neredeyse 5 bini bulmuş durumda. Esad’ın devrilmesinden bu yana ise ülkelerine geri dönenlerin sayısı 24 bini aşmış durumda.

Bu rakamları okurken aklıma karşılaştığım bir manzara geldi. Arabamı tamire götürdüğümde tanık olduğum bir vedayı anlatayım. Usta, yanında çalışan kalfa ve çırak – iki Suriyeli genç – tamirci dükkanını, aleti ve ustayı bırakıp Halep’e, ailesinin yanına dönmeye hazırlanıyordu. Çırak daha 12 yaşındaydı. Usta üzgündü; “Kalfa da iki hafta sonra gidecek,” dedi. Aynı sokaktaki lastikçi, elektrikçi, boyacı dükkanlarında da benzer sessiz vedalar vardı. Gidenler küçücük yaşta çırak statüsündeki çocuklardı. Ama kendi işini kurmuş ve Bursa’da tutunmuş Suriyeli tamircilere henüz dönüş fikri uzak görünüyor.

Gidiyorlar… “Güvenli liman” olarak buraya tutunmuş, aile kurmuş, iş kurmuş Suriyeliler bir bir dönüyor vatanlarına. Türkiye genelinde bu tablo yalnız Bursa’da değil. 2025’in ilk yarısında yarım milyona yakın Suriyelinin dönüş yaptığı belirtiliyor.

Neden? Hem Türkiye’de artan ekonomik sıkıntılar hem de Suriye’de yeniden şekillenmeye başlayan düzen, bazıları için umut verici bir çekim alanı oluşturuyor. Ama dönüş sonrası hayat, sanıldığı gibi güvenli ya da rahat değil. Altyapının yokluğu, elektrik, su, sağlık hizmetlerinin eksikliği geri dönenlere acı bir sürpriz oluyor. Bu nedenle zaman zaman yeniden dönüş hazırlığı yapanların haberlerini de görüyoruz. Özellikle son aylarda iç çatışmaların artması ve Şam’ın önemli binalarının bombalanması bunda etkili oluyor.

Şimdi geriye şu soru kalıyor: Gidiyorlar ama geriye ne kalıyor? Bursa’nın sokaklarında daha az Suriyeli görülecek ama belki de küçük bir atölyede kurulan dostluklar ömür boyu unutulmayacak.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    logo
    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.