Hava Durumu

Urfa’nın Göbeklitepesi varsa Bursa’nın da Aktopraklık’ı  var…

Yazının Giriş Tarihi: 23.09.2025 07:57
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.09.2025 07:58

İnsanlığın uygarlık yolculuğu, doğudan batıya doğru ilerleyen uzun bir hikâyedir. Bereketli Hilal coğrafyasında başlayan yerleşik hayat, Göbeklitepe ve Karahantepe gibi merkezlerle kayıt altına alındı. Burada tarımın ilk izleri, hayvanların evcilleştirilmesi, taş aletlerin gelişimi ve topluluk yaşamına dair işaretler ortaya çıktı. Ardından bu bilgi ve birikim, göçlerle birlikte batıya taşındı. Binlerce yıl süren bu hareket, Anadolu’nun batısında da önemli yerleşimlerin kurulmasına yol açtı. Bursa’nın Nilüfer ilçesi sınırlarında yer alan Aktopraklık, bu büyük yürüyüşün izlerini günümüzde hâlâ taşıyan merkezlerden biri olarak öne çıkıyor.

Yaklaşık 8 bin 500 yıl öncesine tarihlenen Aktopraklık, yalnızca arkeolojik bir alan değil; aynı zamanda insanlık tarihinin batıya uzanan seyrinde bir kilometre taşı niteliğinde. Neolitik dönemden günümüze ulaşan izler, bu bölgenin de Göbeklitepe kadar değerli olduğunu kanıtlıyor. Barınaklar, tarım ürünleri, çanak çömlekler ve el aletleri, insanın hayatta kalma ve üretme mücadelesini gözler önüne seriyor.

İşte bu tarihsel arka plan, geçtiğimiz hafta sonu düzenlenen 4. Arkeoloji Festivali’ne (Arkeofest’25) güçlü bir anlam kattı. Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde gerçekleşen etkinlik, 40’tan fazla atölye ile hem çocuklara hem de yetişkinlere çağlar öncesinin yaşamını deneyimleme fırsatı sundu. Çömlek yapımından taş aletlere, müzik aletlerinden ekmek pişirmeye kadar uzanan geniş yelpazede hazırlanan etkinlikler, arkeolojiyi yalnızca bir bilim dalı olmaktan çıkarıp gündelik yaşamın parçası hâline getirdi.

Festivalde alanı gezen Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, atölyelerde çocuklarla birlikte çömlek yaptı, ekmek pişirdi, hatta sikke basımı atölyesinde çekici eline alarak para bastı. Bozbey’in şu sözleri dikkat çekiciydi:
“8500 yıl önce yaşamın olduğu bu alanı yaşatmak zorundayız. Arkeopark’ın daha fazla tanınması ve Türkiye’ye örnek olması için çalışıyoruz. Arkeofest de bu alanın geniş kitlelerce tanınmasına katkı sağlayacaktır.”

Bozbey ayrıca, “Necmi Hocamızın önderliğinde başlayan bu proje, Nilüfer Belediye Başkanlığım döneminde desteklenmişti. Daha sonra Büyükşehir Belediyesi sahip çıktı. Şimdi de biz hem konaklama üniteleri hem de müzesiyle birlikte burayı daha kullanılabilir hale getiriyoruz” diyerek alanın turizm açısından da önemine işaret etti.

Bu noktada Prof. Dr. Necmi Karul’un katkısını anmak gerekir. Göbeklitepe ve Karahantepe kazılarının yanı sıra yıllar önce Aktopraklık’ta da çalışmalara liderlik eden Karul, bugün hâlâ bu alanın gelişimine katkı vermeyi sürdürüyor. Onun akademik rehberliği, Aktopraklık’ın bilim dünyasında hak ettiği yeri almasına büyük ölçüde zemin hazırladı.

Festivale damga vuran isimlerden biri de Murat Başlar oldu. Bursa kamuoyu onu yıllarca Kent Konseyi’nden ve Fotofest’in organizasyonundaki emeğinden tanıyor. Fotoğraf aracılığıyla kenti dünyaya tanıtan Başlar, bu kez arkeolojiye olan merakını festivalin ruhuna taşımış durumda. Arkeoloji Haber adlı platformuyla bu alanda içerik üreten Başlar’ın, Kent Tarihi ve Tanıtımı Dairesi Başkanı Güney Özkılınç’ın davetiyle Aktopraklık’ta görev alması festivale farklı bir dinamizm kattı. Bu yıl görülen yüksek ilginin arkasında onun sahici merakı ve iletişim becerisinin de payı olduğu açık.

Sonuçta Arkeofest yalnızca iki günlük bir etkinlik değil; binlerce yıl önceki hayatın bugüne taşınması çabasıdır. Çocukların çark başında elleriyle yoğurduğu çamur, kadın kooperatiflerinin sunduğu yöresel tatlar, müzisyenlerin antik melodileri, aslında ortak bir hafızayı yeniden kuruyor.

Şanlıurfa’nın Göbeklitepesi varsa Bursa’nın da Aktoprak’lığı var derken, bir benzetmeden çok daha fazlasını ifade etmiş oluyoruz. Çünkü bu toprakların her karışında insanlığın ortak serüveninin izleri var. Bugün bizlere düşen görev ise bu değerleri korumak, tanıtmak ve gelecek kuşaklara aktarabilmek. Bursa’nın tarih yolculuğunda Aktopraklık, artık yalnızca kazı alanı değil; yaşayan bir kültürel miras merkezi olarak öne çıkıyor.

OSMANGAZİ’NİN PROJESİ; ATA TOHUMUNUN KOKUSU

Bu yaz Manyas Gölü kıyısına hasat mevsiminde gidemedim ama kardeşim Kemal’ Göz’ün bahçesinden bana gönderdiği sebzeler beni çocukluğuma götürdü.

Market raflarındaki tek tip, parlak ama tatsız domateslere alışmış gözüm önce yanıldı. Kardeşimin bahçesinden gelen domatesler eğri büğrüydü, biberler biraz yamuktu, salatalıklar iri ve kaba duruyordu. Ama o "kusurların" ardında çok değerli bir sır vardı: ata tohumu.

İlk lokmayı ağzıma aldığımda anladım. Bundan tam 50 yıl önce çocukken yediğim domatesin kokusu ve tadı geri geldi. Meğer unuttuğumuz yalnızca bir lezzet değilmiş, geçmişle bağımız, belleğimiz de kayboluyormuş.

Bugün Anadolu’nun kadim topraklarında yetişen ata tohumları birer birer kayboluyor. Yerine laboratuvarda üretilmiş, daha parlak ama kokusuz, daha düzgün ama tatsız sebzeler geçiyor. Dahası, katkı maddeleriyle, tarım ilaçlarıyla sağlığımızı tehdit eden bir kısır döngüye hapsoluyoruz.

İşte bu yüzden Osmangazi Belediyesi’nin başlattığı çalışma çok değerli. Belediye iştiraki Gazi Tarım A.Ş., Hamidiye Tarım Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nin tarlalarında hiç tarım ilacı kullanmadan 130’a yakın ata tohumu ürünü yetiştiriyor. Domatesten biberine, kavundan kabağa kadar binlerce yıllık Anadolu mirası yeniden toprakla buluşturuluyor.

Başkan Erkan Aydın, bu uygulama alanında öğrencilerle birlikte ürünlerin hasadına katıldı. Toplanan sebzelerden yalnızca yemek yapılmadı; aynı zamanda tohumları da alındı. 2026 Mart ayında yapılacak “Tohum Takas Şenliği” ile bu tohumlar ücretsiz olarak vatandaşlara dağıtılacak. Yani yalnızca bir üretim değil, bir gelecek yatırımı yapılıyor.

Başkan Aydın’ın söylediği söz aslında her şeyi özetliyor:

“Artık ne yediğimiz belli değil. Genetiği değiştirilmiş ürünler kanser vakalarını artırıyor. Biz özümüze dönmek, ata tohumlarını yeni nesillere aktarmak zorundayız.”

Doğru. Çünkü mesele sadece soframıza gelen domatesin tadı değil. Mesele sağlığımız, kültürel mirasımız ve geleceğimiz. Ata tohumu demek; doğallık, direnç, çeşitlilik ve sürdürülebilirlik demek.

Bir yanda market raflarının sıradanlaşan sebzeleri, diğer yanda Anadolu’nun bereketini yeniden hatırlatan toprak kokusu… Tercih bize kalmış.

O yüzden Osmangazi Belediyesi’nin bu çalışması yalnızca bir tarım projesi değil, sağlıklı nesiller için atılan stratejik bir adım.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    logo
    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.