Türkiye’de balıkçılar için yeni bir sezon başladı.
Önceki gece tekneler “Vira Bismillah” diyerek denize açıldı.
Umut çok, beklenti büyük…
Ancak Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi öğretim üyesi, müsilaj konusunda Türkiye’nin en yetkin isimlerinden biri olan Prof. Dr. Mustafa Sarı, işin sadece bereket dilemekle bitmediğini hatırlatıyor.

Sarı, birkaç yıl önce Marmara Denizi’ni adeta kilitleyen müsilaj felaketini unutmamamız gerektiğini söylüyor:
“2020-2021 ve 2024-2025 sezonunda müsilaj yüzünden Marmara’da endüstriyel balıkçılık neredeyse hiç yapılamadı. Kirlilik hız kesmeden devam ediyor, risk büyüyor.”
Hocanın en önemli vurgusu ise “haklar” üzerine. Balıkçılığın bir kamu malı olduğunu, balıkçının sahip olduğu hakkın sınırlı olduğunu anlatıyor. Bir tarlaya sahipmiş gibi denizlerde “bana ait” anlayışının yanlışlığını dile getiriyor.
“Erişim hakkı ruhsatla başlar, ürün hakkı kota ve av aracıyla sınırlıdır. Yönetim hakkı ise tüm vatandaşlar adına devlete aittir” diyor.
Denizi herkesin malı gören bu bakış açısı, kontrolsüz ülkelerde rekabete ve yağmaya dönüşüyor. Sonuç ortada: Aşırı avcılık, küçücük balıkların sofraya ulaşmadan balık unu fabrikalarına gitmesi, fiyatların gerçek değerini bulamaması, borçlarını kapatmak için daha çok avlamak zorunda kalan balıkçılar…

BOZBEY’DEN MESAJ…
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı ve Marmara Belediyeler Birliği Başkanı Mustafa Bozbey de sezonun ilk sabahında Su Ürünleri Hali’ndeydi. Balıkçı esnafına bereket dileklerinde bulunurken şu cümleyle aslında Sarı’nın uyarılarına gönderme yapıyordu:
“Denizlerimizi korudukça Marmara bize bereketini sunmaya devam edecektir.”
Yani mesele sadece ağ atmak değil, denizi korumak. Marmara’daki kirlilik tehlikesi büyürken yerel yönetimlerin bu alandaki sorumluluğu da ağırlaşıyor.

BAKAN SEZONU TRABZON’DAN AÇTI
Trabzon’da sezon açılışına katılan Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı ise destek rakamlarını sıraladı: 51 milyar liralık katkı, 61 bin balıkçıya faiz indirimli kredi, 17 ülkeyle yapılan balıkçılık anlaşmaları… “Uluslararası sularda güçlü bir filoya sahibiz” dedi.
Ama aynı Bakan, konuşmasının bir bölümünde şunu da kabul etti:
“Bu yıl da Marmara Denizi’nde müsilaj problemi oldu. Balıkçılarımız olumsuz etkilendi. Önümüzdeki günlerde onlara destek sağlayacağız.”
Yani sorun sadece akademisyenlerin değil, artık devletin en tepesindeki karar vericilerin de gündeminde.
Çare?
Prof. Dr. Mustafa Sarı’nın yıllardır söylediği noktaya geliyoruz:
“Çareyi dünyayı yeniden keşfederek aramaya gerek yok. Tam kontrollü yönetim sistemine geçip, ekosistem esaslı balıkçılık yapmak!”
Bugün balıkçıların ağlarına takılan sadece balık değil; borç, kaygı, gelecek endişesi de var. Eğer denizleri korumazsak, müsilajla mücadele etmezsek, avcılığı sınırsız bir yarışa dönüştürürsek, “Vira Bismillah” diyerek açılan sezon, bereket yerine hayal kırıklığıyla kapanır.
İLK MEZATTA BALIK FİYATLARI
Bu arada meraklılarına bilgi verelim:
İlk ava çıkan tekneler, sabaha karşı palamut, hamsi, mezgit, sardalya ve istavrit başta olmak üzere çeşitli balıklarla limana döndü.
Çalınan düdükle halde sezonun ilk mezadı başladı. Kasalara doldurulan balıklar açık artırma usulüyle satıldı.

Kırlangıcın kilogramı: 600-700 lira Tekirin kasası: 4 bin lira İstavritin kasası: 2 bin 500 lira Sardalyanın kasası: 1.700-2 bin lira Hamsinin kasası: 3 bin lira Turna mezgidin kasası: 1.200-1.500 lira Lüferin tanesi: 600 lira Sarıkanadın tanesi: 350-380 lira Palamudun çifti: 450 lira
******
CEBELİTARIK YOLUNDA HASANOĞLU’NUN ÇANAKKALE SEFERİ
Gemiler, Çanakkale Boğazı seferini tamamladığında seyir defterine “Çanakkale geçildi” yazılmaz. “Çanakkale’den çıkıldı” yazılır.
Çünkü Çanakkale geçilmez…

Türk tarihi açısından böylesine önemli bir değere sahip Çanakkale Boğazı’nda atılan her kulaç da bir hatıraya dokunur.
Çanakkale Boğazı’nda kulaç atmak sadece bir spor mücadelesi değil. Bu ülkenin kaderinde iz bırakmış bir hattı, suyun soğuk akıntılarıyla aşmaya çalışmaktır. Hele ki tarih 30 Ağustos’u gösteriyorsa, işin anlamı çok daha derinleşiyor.
AK Parti Bursa İl Başkan Yardımcısı, yüzme sevdalısı Cem Kürşat Hasanoğlu da bu yıl 38’incisi düzenlenen yarışta, beşinci kez Çanakkale Boğazı’nı kulaçlarıyla geçti. Sosyal medya paylaşımında duygularını şöyle özetledi:
“30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun! Bu anlamlı günde, Çanakkale Boğazı’nı 5. defa yüzerek geçtim. Aynı zamanda iyi bir yüzücü olan eski devlet bakanımız Kürşad Tüzmen’le beraber kulaç atmak ayrı bir heyecan verdi. Dünyanın 7 okyanusunun en zorlu geçitlerini yüzmüş milli yüzücümüz Bengisu Avcı da boğazı geçenler arasındaydı.”

Hasanoğlu’nun bu tutkusu aslında yıllardır devam ediyor. İstanbul ve Çanakkale Boğazları, Kaş-Meis parkuru, Gemlik Körfezi derken şimdi rotasını Cebelitarık’a çevirmiş durumda. Temmuz ayında Kapaklı’dan Mudanya’ya 12,2 kilometrelik parkuru 4 saat 21 dakikada yüzerek geçmişti. Her kulaç bir antrenmandan fazlasıydı; Avrupa ile Afrika’yı ayıran o efsanevi geçide hazırlığın provasıydı.
Onun hikâyesinde sadece fiziksel güç yok. İrade, disiplin ve adanmışlık da var. Yüzme, bir noktadan diğerine ulaşmak değil; bazen engelleri, bazen sınırları, bazen de kendini geçmek demek.

Bu yılki yarışın ayrı bir yönü vardı. İstanbul Boğazı’nda yaşanan acı olaydan sonra güvenlik tedbirleri en üst seviyeye çıkarılmıştı. 6,5 kilometrelik parkurda bin 400’den fazla sporcu kulaç attı. Sahil Güvenlik’ten AKUT’a, balıkçı teknelerinden kano ekibine kadar herkes sporcuların emniyeti için seferberdi.
Ama yarışın gerçek anlamı, kulaçların ulaştığı yerdeydi.
30 Ağustos Zafer Bayramı’nda, Çanakkale’nin sularını aşmak; hem geçmişin kahramanlarına selam göndermek hem de bugünün iradesini göstermekti.