Bursa, son 60 yılda sanayinin tetiklediği göçle hızla büyüdü.
Ancak bu büyüme, planlı ve sağlıklı bir gelişmeden çok, kontrolsüz bir genişlemeyi beraberinde getirdi. Beton arttı, nüfus çoğaldı, sanayi yayıldı… Ve biz farkına varmadan nefes almakta zorlanan bir kentte yaşamaya başladık.
Bir zamanlar “Yeşil Bursa” diye anılan şehir, bugün gri bir siluetin içine sıkışmış durumda. Bu yalnızca duygusal bir tanım değil; bilimsel verilerle, ölçümlerle ve resmi raporlarla ortaya konan somut bir gerçek.
Nilüfer Çayı’nın yıllar içinde bir atık kanalına dönüşmesi, hava kirliliğinin yeniden alarm seviyelerine çıkması artık çevre başlığı altında geçiştirilecek meseleler değil. Bu tablo, doğrudan sağlık, yaşam kalitesi ve gelecek meselesidir.
90’lı yıllarda kömür kullanımına bağlı hava kirliliği, doğalgaza geçişle bir süreliğine azalmıştı. Ancak son yıllarda tablo yeniden ağırlaştı.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı verileri, Bursa’nın Türkiye’nin havası en kirli şehirleri arasında üst sıralarda yer aldığını açıkça ortaya koyuyor.
Bu kirli hava yalnızca gökyüzünde asılı kalmıyor; doğrudan ciğerlerimize doluyor.
Tam da bu noktada, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in göreve geldiği günden bu yana çevre meselesini ısrarla gündemde tutması dikkat çekiyor. Düzenli basın toplantılarında hava ve su kirliliğinin altının çizilmesi, bu başlığın bir “gündem maddesi” değil, bir öncelik olarak ele alındığını gösteriyor.

Bozbey’in Nilüfer Çayı konusunda yaptığı çağrılar karşılıksız kalmadı. Valilikle birlikte yürütülen denetimlerde 155 kaçak deşarjın tespit edilip betonla kapatılması, yıllardır görmezden gelinen bir ayıbın üzerine gidildiğini ortaya koydu.
Dahası, BUSKİ’nin de bu kirlilikte payı olduğunun bizzat Başkan Bozbey tarafından dile getirilmesi, Bursa’da pek alışık olmadığımız bir siyasi dilin işaretiydi.
“Bu işin sorumlusu kim olursa olsun” demek kolaydır; asıl zor olan, kamu kurumlarını da işin içine katarak eleştirebilmektir.
Aynı kararlılık hava kirliliği konusunda da kendini gösterdi. Orhaneli Termik Santrali’nin mühürlenmesi, ardından çalışmaya devam etmesi üzerine yapılan açık çağrı, meselenin yalnızca belediyeyi değil, tüm kurumları ilgilendirdiğini bir kez daha gözler önüne serdi.
Dün de Bursa Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Dairesi Başkanlığı tarafından, hava kalitesinin iyileştirilmesine yönelik çalışmaları artırmak, kurumlar arası iş birliğini güçlendirmek ve mevcut durumu bilimsel veriler ışığında değerlendirmek amacıyla ‘Hava Kirliliği ve Çevresel Etkileri Paneli’ düzenlendi.
Merinos Atatürk Kültür Merkezi’ndeki panele; Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in yanı sıra Halk Sağlığı Uzmanı CHP Bursa Milletvekili Prof. Dr. Kayıhan Pala, Bursa Kent Konseyi Başkanı Prof. Dr. Ertuğrul Aksoy, akademisyenler, kamu kurumları, meslek odaları ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri katıldı.

İNEGÖL, KESTEL VE GÜRSU’DA MASKE GÜNDEMİ
Panelde Başkan Bozbey’in altını çizdiği en önemli cümle belki de şuydu:
“Hepimiz aynı havayı soluyoruz.”
Bursa’da hava kirliliğinin en yüksek olduğu yerin İnegöl olduğunu belirten Bozbey, Kestel ve Gürsu’nun da İnegöl’ü yakından takip ettiğini söyledi. Kentin farklı noktalarına yerleştirilen hava kalitesi ölçüm cihazlarıyla canlı takip yapıldığını ifade eden Bozbey, ölçümlerin geldiği noktada Kestel, Gürsu ve İnegöl’de maske dağıtımının bile gündeme gelebileceğini açıkça dile getirdi.
“Hava kirliliği, insan sağlığını, yaşam kalitesini ve kentlerin geleceğini doğrudan etkileyen bir sorundur” diyen Bozbey, sanayi kimliğiyle öne çıkan Bursa’da özellikle kış aylarında partikül madde değerlerindeki artışın artık görmezden gelinemeyeceğini vurguladı. Amaçlarının, halk sağlığını önceleyen bir anlayışla daha temiz ve daha yaşanabilir bir Bursa olduğunu söyledi.

BİLİM NE DİYOR? ALARM ÇOKTAN ÇALDI
Panelin en çarpıcı bölümlerinden biri ise Prof. Dr. Kayıhan Pala’nın değerlendirmeleriydi.
Geçtiğimiz günlerde CHP’nin gölge kabinesinde yer alan Pala, duygusal bir dil kullanmadı; rakamlarla, ölçümlerle ve bilimsel gerçeklerle konuştu. Ancak söyledikleri, tablonun ne kadar ağır olduğunu ortaya koymaya yetti.
Pala’ya göre Bursa, uzun yıllardır Türkiye genelindeki ölçüm istasyonları arasında en kirli ilk 10 şehir arasında yer alıyor. Nilüfer ölçüm istasyonunda PM10 değerinin 367’ye ulaşması, bilimsel açıdan açık bir alarm durumu.
Üstelik sorun yalnızca merkezle sınırlı değil.
Bursa’nın 17 ilçesinde hava kirliliği ciddi bir halk sağlığı sorunu haline gelmiş durumda.
Prof. Dr. Pala’nın verdiği rakamlar çarpıcı:
Bursa’da her yıl yaklaşık 3 bine yakın insan, hava kirliliğine bağlı nedenlerle hayatını erken kaybediyor. Çok sayıda çocuk, hava kirliliği kaynaklı hastalıklarla mücadele ediyor ve bu hastalıkların bir bölümü ömür boyu sürüyor.
Dünya Sağlık Örgütü’nün hava kirliliğini sigara kadar ciddi bir sağlık tehdidi olarak tanımladığını hatırlatan Pala, bu nedenle Bursa’nın artık gecikmeden kapsamlı bir temiz hava eylem planına ihtiyacı olduğunu vurguladı.
Bu sözler bir temenni değil, bilimsel bir zorunluluğun altını çiziyor.
Bütün bu tablo bize şunu söylüyor: Bursa’nın sorunu yalnızca kirli hava değil, yıllardır ertelenen kararlar. Bugün atılan her doğru adım, aslında çok daha önce atılmalıydı.
O yüzden mesele kimin ne söylediğinden çok, bundan sonra kimlerin sorumluluk alacağı meselesi. Belediyeler, bakanlıklar, sanayi kuruluşları, meslek odaları ve bireyler… Herkesin bu kirlilikte bir payı varsa, çözümde de sorumluluğu var.
Aksi halde paneller yapılır, raporlar açıklanır, rakamlar konuşulur ama Bursa yine aynı havayı solumaya devam eder.
Bu kent, daha fazla ertelemeyi kaldıracak durumda değil.
Dün düzenlenen panel, sadece konuşulanların değil, konuşulmayanların da ağırlığını hissettirdi.
Bursa artık “idare eder” anlayışıyla yol alamaz.
Hava da su da bize emanet değil; biz onlara emanetiz.
Ve bu emanet, ihmali affetmiyor.
Bursa’nın nefesi daralıyor.
Bu gerçeği kabul etmek, çözümün ilk adımı.