Biz unutmak istesek de o unutturmuyor kendisini…
Bayram seyran dinlemiyor!
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda, İstanbul Silivri merkezli 6.2 şiddetindeki deprem, yürekleri ağızlara getirdi yine…
Bursa’dan hissedilen depremin can ve mal kaybına yol açmaması en büyük tesellimiz…
Büyük geçmiş olsun…
Ve son olsun diyeceğim ama olmayacağı da acı bir gerçek!
Tehlike devam ediyor ve geliyorum diyor…
İstanbul’u, Bursa’sı, Hatay’ı yok bu işin, altından fayların geçmediği şehir mi var?
Lafla fay hatlarındaki enerji boşalmıyor!
Somut icraat lazım!
Depreme dirençli binalar mı yapılacak, yapalım!
Kentsel dönüşümler ağır mı gidiyor, hızlandıralım!
Yapı stokumuz güçsüz mü, güçlendirelim!
Afet toplanma merkezleri ve ekipmanları mı yetersiz, arttıralım!
Her deprem sonrası “fay canına!” demeyelim artık!
Tarihsel süreç, depremlerin şakası ve sabrının olmadığını gösteriyor…
Ülkemize büyük yıkım ve acılar yaşatan 1999’daki Marmara Depremi sonrası Yalova’yı…
2023’teki Kahramanmaraş merkezli 11 ili etkileyen deprem sonrası da Hatay’ın merkezi ve Gaziantep’in Nurdağı ilçesini gazeteci olarak gidip görme fırsatım olmuştu…
Gördüklerimin etkisinden uzun süre kurtulamamıştım…
Depremden kurtulanların yüzlerindeki acı, çaresizlik, panik, korku, kaygı, öfke, gözyaşı gözlerimin önünden, susmak bilmeyen siren sesleri kulaklarımdan günlerce gitmemişti…
Her yıkılan yer, pişmanlık ve ihmal konulu bir ders niteliğindeydi, her kurulan çadır ve konteynerlerde ibretlik hayat hikâyeleri vardı…
Bakıyorsunuz, top atsanız yıkılmaz denilen kale gibi binalar tuz buz olmuş, üzerinde sevdikleri o enkazdan sağ çıksın diye dua eden, can havliyle sağa sola koşturanlar…
Hemen yanı başında, üflesen yıkılacak gibi görünen ahşap evin ise penceresinin önündeki saksısı bile düşmemiş!
Sözde son teknoloji ve deprem yönetmeliklerine göre yapılan özel-resmi binalar, dev konutlar, yerle bir…
Atalarımızdan kalma en az yüzyıllık tarihi yapılar zamana meydan okurcasına dimdik ayakta!
Yol kenarlarında kağıt gibi ezilmiş en son model otomobiller…
Yine bakıyorsunuz, ev sahibi kiracısıyla, patronu işçisiyle aynı çadırda, aynı yemek ve erzak kuyruğunda, aynı sobanın başında!
Bütün statülerin, unvanların, makam ve mevkilerin eşitlendiği enkazdan, sağ çıktıklarına şükrediyorlar, birbirlerine sarılarak…
Zengini de fakiri de aynı marka naftalinli battaniyeler altında, gözlerde ise yaşananların gerçek değil hala kötü bir kâbus olma umudu…
Deprem bölgelerinde gözlemlediğim bu ibretlik acı manzaralardan sonra, afetler dünyanın ve insanoğlunun fabrika ayarlarına dönmesi için tasarlanmış vahşi bir doğa oyunu gibi geliyor bana…
Dersler çıkarmayıp da ihmal edenlerin kaybettiği, ciddiye alıp önlem alanların kazandığı acı bir oyun!