Şimdi yapılıyor mu bilmiyorum…
Üniversite sınavı öncesi, öğrencilerine mesleki tercihlerde bulunmasına kolaylık olsun diye liselerde güzel bir etkinlik yapılıyordu eskiden...
Okul yönetimleri, en gözde mesleklere sahip isimleri okula davet ederler, bu kişiler mesleklerinin güzel ve zor yanlarını paylaşırlardı öğrencilerle…
Böylece o mesleklere özenen gençler, bölüm tercihindeki kararsızlığını bir nebze olsun giderirlerdi.
Bir okulumuz da gazetecilik mesleğini anlatmam için de beni davet etmişti.
Yazdığım gibi konuşma yeteneğim olmadığı halde, boş bulunup sırf okul müdürü dostumun hatırına katılmıştım.
O gün, doktor, avukat ve inşaat mühendisinin ardından sıra bana gelince, mesleğimizin güzelliklerini, zorluklarını dilimin döndüğünce anlattım...
Gerçi beni davet etmeseler de olurmuş...
Konuşmaya geçmeden önce “İçinizde gazeteciliği meslek olarak yapmayı düşünen var mı?” diye sormuştum...
İki yüze yakın öğrenci içinden sadece 1 kız öğrenci parmağını kaldırmıştı, çekinerek...
Gençlerin mesleğimize ilgisizliğine üzülmüştüm…
Gurur yaptım, “öyle bir konuşma yapayım ki, dinleyenlerin yarısına gazeteciliği seçtireyim” dedim içimden…
Dut yemiş bülbülü kıskandıran uzunca bir konuşma yaptım… (15 dakika kadar!)
Meslekle ilgili kafalarına takılan sorulara bütün samimiyetimle cevap verdim…
En çok sorulan maaş konusuydu…
Ciddi ciddi maaşımı dolarla mı aldığımı soran gence, aynı ciddiyetle “Euro olarak” deyince, yüzünde beliren şaşkınlığı hala unutamam!
İşte katıldığım bu etkinliğin ertesi günü, sabah erken saatlerde gazetedeki telefonum çaldı...
Açar açmaz, vatandaş, “Selahattin Bey, size teşekkür etmek için aradım” deyince hafiften gurur yaparak sordum:
“Bugünkü yazımdan dolayı mı?”
Bir durakladı ve sonra başladı anlatmaya:
“Hayır! Dün bizim kızın okulunda yaptığınız muhteşem konuşmanızdan dolayı!”
“Çok mu güzel konuşmuşum?”
“Vallahi bizim kızın, konuşmanızdan çok etkilenmiş, gazetecilik okumayı düşünüyordu, vazgeçti! Biz aylardır vazgeçirmek için dil döktük başaramadık, siz bir konuşmanızla ikna ettiniz ya Allah sizden razı olsun!”
Övüyor mu, yeriyor mu anlamadım…
Üzüleyim mi, sevineyim mi, telefondaki vatandaşa ne diyeceğimi bilemedim tabii...
Kaş yapalım derken göz çıkarmışız meğer o gün!
Telefonu kapatır kapatmaz yaptığım konuşmanın notlarına şöyle bir göz attım, ne dedim de genç kızımızın gözünü korkutarak gazetecilikten vazgeçmesine sebep oldum diye...
“Gazeteci olunmaz, doğulur” sözüme mi takıldı acaba?
O günden sonra karar verdim, bu tür etkinliklere konuşmacı olarak gitmemeye...
Bugün, iletişim fakültelerini tercih edenlerin, bitirip de iş bulamayanların sayısında artış yaşanıyorsa, benim de katkım büyüktür…
Dövünmek gibi olmasın!