Bir ceza daha gelirse; ister hak etmiş olalım, isterse haksız olsun, burada başkan yine devreye girer, tek kişilik dev lobisiyle kararı değiştirir diye hesap kitap yapmayın sakın, dolayısıyla şimdi her zamankinden daha kontrollü, daha mantıklı ve hassas olmak mecburiyetindeyiz, çünkü bu işin şakası yok, çünkü değişen bu karar nedeniyle gözler üzerimizde.
Bu da demektir ki, elindeki pet şişeyi ya da bardağı ne yapacaksın; sahaya atmayacaksın…
İçindeki suyu içip bitireceksin ki, öfkeni kontrol etmekte güçlük çekiyorsan eğer, boş kalsın hiç olmazsa, atmak istesen bile sahaya ulaştıramazsın.
Çevredeki renktaşlarının da bir çuval inciri berbat etmesine göz yumarsan, bu şehir bu denli kritik bir mücadele verirken, rakiplerden önce sen kendi kalene gol atmış olursun.
Binlerce taraftar, bir forma bir kombine için ceplerinde ne var ne yok, kulübün kasasına koymuşken, bir kaç su şişesinin 100 binlerce liralık bir kayıp demek olduğunu herkesten önce sen unutmamalısın, çünkü o bir lirada bile senin emeğin, senin alın terin var.
SORUN TAMAMEN ZİHİNSEL
“Kanki ben diyorum sana, titriyorlar oğlum, taraftar baskısı diyorum size…”
Bu sözler, İstiklal maçının 92.dakikasında galibiyet golünden hemen önce yedek kulübesinde çekilmiş…
Konuşan kişi, hararetle takım arkadaşına derdini anlatmaya çalışan Sertaç Çam.
Çocuk değil, 32 yaşında.
2010’da, yani biz şampiyon olurken o, Gaziosmanpaşa’da ilk profesyonel imzasını atmış.
10 kulüp değiştirmiş, 100’ü aşkın gol sevinci yaşamış, şampiyonluklar görmüş, yani feleğin çemberinden ustalıkla geçmiş bir profesyonel.
Diyor ki;
Titriyorlar oğlum…
Evet Sertaç, rakipler titriyor da, sanki sen de rakip üzerinden kendi durumunla ilgili mesaj verir gibisin.
Onların ki titremeyse seninki de üşüme gibi geldi bana.
Bu açık bir itiraf olmasa da, bu durum aslına bakılırsa son derece insani ve doğal bir reaksiyon.
Aylardır gerek bursaekranı YouTube kanalında gerekse yazılarımda dikkat çekmeye, uyandırmaya çalışıyorum, böylesine büyük bir baskı ve sorumluluk söz konusu iken, saha içi dinamikleri kendi kaderine bırakmak doğru değil, olmadığı da ispatlı üstelik.
Zihinsel olarak hiç bir hazırlığın ve uygulaman yoksa, bir Mücahit gider, bir Sertaç gelir, biz de birbirimize “kanka, ne kadar büyük bir camiayız görüyor musun, sadece rakiplerin değil, bizim çocukların da eli ayağı birbirine dolaşıyor önümüzde” şeklinde gerçek ama bize faydası olmadığı gibi açık açık zarar yazan bir böbürlenme ile avunur, dururuz.
DUYGU DURUM BOZUKLUĞU
Isparta’ya yenildikten sonra oluşan hava şuydu;
Biz bundan sonra kimseyi yenemeyiz…
Menemen galibiyeti ise kalan maçların tümünü kazanacağız duygusunu öne çıkardı.
Şimdi İstiklal’i yendik diye ilk yarının kalan 6 maçı için yine aşırı iyimser bir yaklaşım içindeyiz; “Mardin’i yenersek devreyi puan farkıyla lider kapatırız”
Bir türlü ortasını bulamadığımız, duygusal manada uçlarda yaşadığımız için karamsarlık ile iyimserlik arasında gidip gelen pinpon topu gibiyiz.
Sonuçların duygu durum bozukluğuna yol açtığını düşünürsek, tribünlerin hali de sahadaki oyunculardan pek farklı değil.