Gözlükler şekil…
Kovboy şapkaları bir örnek…
Kiminde puro, kiminde sigara…
500 genç adam, hepsi bacak bacak üstüne atmış, ellerinde gazeteler, dosta düşmana verdikleri mesaj on numara.
Bu sezona ait aklında kalan en güzel ‘kare’ ne diye sorarsanız eğer; ne attığımız goller, ne gol sevinçleri, ne de kupa töreni…
Hepsini sildim, Alsancak’taki o müthiş fotoğraf hafızamda çok daha geniş yer tutacak, belli.
*
Bence TEKSAS kendini çok aştı.
Hem de öyle böyle değil…
Bu grubu tanımlayacak kelime, sık kullanıldığı gibi ‘taraftar’ ise eğer, peki diğerleri ne?
Diğer takımları tutanlara ‘taraftar’ diyorsak da, bizim çocuklar için başka bir sıfat kullanmak artık şart oldu.
*
Sosyal sorumluluk desen, memleketin her karışına dair sorumluluk anlayışı ile hareket ettiklerine millet şahit.
Vatan sevgisi desen, kuşkusu olanın aklından şüphe ederim.
Bu saydıklarımdan daha değerlisi ise kendi alanlarına döndükten sonra daha yaratıcı ve etkileyici bir rol üstlenmiş olmalarıdır.
Otorite zayıf olunca sportif başarısızlık tetiklendi ve bu da yönetilen değil, yöneten tarafta olma hevesini köpürttü.
Sonrası ise daha büyük felaket.
Nihayetinde onların doldurmaya gayret ettikleri alanın gerçek sahibi ortaya çıkınca, tribüne dönmekle yetinmeyip önce şiddet sarmalından kurtuldular, şimdi de tribüncülük tarihini buruşturup çöpe attılar, yeniden yazıyorlar.
Allahı var, güzel de yazıyorlar.
*
Önce Kuşadası’nda, yani; en çok ses yükseltmeyi hak ettikleri anda babacan bir tavır sergilediler…
Şimdi de Alsancak’ta sonuçtan bağımsız kalabildiklerini gösterip, şampiyonluğun üzerine skor gölgesinin düşmesini engellediler.
Geçmişten ders ancak bu kadar güzel alınabilirdi.
Böyle devam ederse, çocuklarına öyle bir miras bırakacaklar ki, paha biçilemez.
*
Önümüzdeki sezon, ilk beş sırayla oynanacak maçlarda winner takım sözü vermiş, Başkan Enes Çelik.
Bu, vaat gibi görünen zarif bir eleştiri aslında…
Yahu Başkan, biz en basit meseleleri bile konuşurken kafa/göz yaran yöneticilere alışmışken bu hassasiyet, bu zarafet ve nezaket vallahi bünyeye ağır gelebilir diyeceğim ama…
Buna da alışırız, alışmalıyız.
*
Kitabın ortasından konuşmak gerekirse;
Kanaatim odur ki, bir dahaki sezon 34 maçın en az 25 inde ilk onbir başlaması gereken 7 oyuncuyu bu kadroya katmak şart gibi.
Bu benim fikrim…
Sayı artar ya da azalırsa verilen her karara saygı duyar, arkasında dururum.
Ama şimdi eğri oturup, doğru konuşma vakti.
Teknik direktör meselesine gelince;
6 hafta boyunca gerek mesleğine gerekse camiaya duyduğu saygıyı mimikleri ve beden dili ile gösteren, kısa sürede oyunsal manada reformist bir duruş sergileyip, taktik zekası ile saygı duyulan Adem Çağlayan’dan, bu ligin son doksan dakikası için daha efektif bir dokunuş beklerdim.
Oyuna başladığımız kadro, “ben bu maçı istiyorum kadrosu” değildi.
Kendince mutlaka haklı sebepleri varsa da, açık söylemek gerekirse, ilk onbir “İMZA” onbiri olmalıydı.
İmza derken yanlış anlaşılmasın;
Sözleşmeye değil, sezona atılması gereken imzayı kastediyorum.