Hava Durumu

Tozlu tahminler, yapışkan enflasyon ve 2026

Yazının Giriş Tarihi: 10.11.2025 07:59
Yazının Güncellenme Tarihi: 10.11.2025 07:59

Rakamlar, Hedefler ve Gerçekler Arasında

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), yılın son Enflasyon Raporu’nu açıkladı. Bu açıklama, bir yanıyla revize edilen rakamların soğuk gerçekliğini diğer yanıyla ise kâğıt üzerindeki hedeflerin iyimserliğini yansıtıyordu. TCMB, 2025 sonu enflasyon tahmin aralığını %25-29’dan %31-33’e yukarı çekti; böylece yıl sonu enflasyon tahmini %32’ye yükselmiş oldu. Önceki raporda bu tahmin %27 idi, yani Merkez Bankası dört ay önce ortaya koyduğu öngörüyü tutturamayacağını itiraf etmek zorunda kaldı. Buna karşılık 2025 için resmi “ara hedef” %24’te, 2026 için ise %16’da tutuldu. Kâğıt üzerinde hedefler pek de değişmedi. Başkan Karahan, belirsizlikleri ve özellikle gıda fiyatlarındaki arz şoklarını gerekçe göstererek bu revizyonu yaptıklarını açıkladı. Ancak hedeflere dokunmama tercihi, “resmî iyimserlik” ile gerçekçilik arasındaki gerilimi gözler önüne serdi.

Bu noktada aklıma sevgili Namık Göz’ün harikulade bir programdaki sözleri geliyor: Göz şahsıma atıfta bulunarak geçen yıl yaptığımız programda hedefin tutmayacağına vurgu yapmıştı. Bu tahminin tutması benim bir başarım değil aslında. O zamanlar enflasyonda küçük düşüşler görülse de “beklendiği gibi gitmiyor, belli ki %30’un altına gelmeyecek” diyorduk. Taaa o tarihlerde 2025 yılını %31-32 civarında biterirsek iyidir diyorduk. Çünkü Türkiye henüz enflasyon beklentilerini kıramadı. Hanehalkı düşeceğine inanmadıkça, ikna olmadıkça; piyasa profesyonelleri, yok medyan tahminler ne bileyim işte iş dünyası beklentileri hepsi gibi tahminlerin -belki çok ukala bir üslup olacak ama- hepsi boş. Nitekim Merkez Bankası da aynı sonuca varmış olmalı ki tahmin aralığını güncelledi.

Programlarımızda “mevcut tahmininin karşılığı yok” şeklindeki söylemimiz boşa gitmedi, ama 2026 hedefini değiştirmemek halen büyük soru işareti. Zira Merkez %16 ara hedefini korusa da, piyasa bu orana pek itibar etmiyor.

Peki 2026 için belirlenen hedef %16 tutacak mı?

Beni ötekileştirmeyecekseniz söyleyeyim. Zira dost acı söyler! Hayır tutmayacak!

Neyse biz detaylara bakalım.

Piyasalar ve Alt Metin – Güven Sancısı

Bu memlekette ekonomi yönetmek hakikaten zor bir iş!

Karahan’ın açıklamalarının piyasadaki yankısına baktığımızda da manzara netleşiyor. Merkez Bankası tahminini yukarı revize eder etmez ertesi sabah Dolar 42 TL oldu, Euro 49 TL. Piyasalar bu kararı, “sıkı para politikasına rağmen enflasyon baskısının sürdüğüne” dair bir sinyal olarak yorumladı. Yani TCMB ne kadar “kararlıyız” dese de enflasyonun yapışkanlığı yatırımcı güvenini kemirmeye devam ediyor. Nitekim 2025’in sonuna yaklaştıkça enflasyon görünümündeki belirsizliğin sürüyor olması dövize teveccühü de beraberinde getiriyor gibi. Yani anlayacağınız TL üzerinde baskı bir müddet daha sürecek gibi görünüyor. Piyasaların hislerine tercüman olmak gerekirse eğer fiyat istikrarı sağlanırsa 2026’da kur tarafındaki baskı ciddi miktarda hafifler.

Yani piyasalar, sokak kibarca, “önce bizi inandırın, sonra piyasa zaten sakinleşir” diyor.

Faiz cephesinde de benzer bir güven imtihanı var. TCMB, Ekim sonunda politika faizini indirerek piyasalara “irtifa kaybı” sinyali vermişti. Ancak aynı Para Politikası Kurulu metninde “sıkı duruş sürecek” vurgusu yapılınca çelişki doğdu.

Nasrettin Hoca, bir anlaşmazlığı çözmek için yanına gelen adamlardan birine dönüp

— Anlat bakalım, neler oldu, diye sormuş. Adam derdini anlatınca,

— Haklısın, deyip, yüzünü diğerine;

— Şimdi de sen anlat bakalım, demiş. Onu da dinlemiş ve

— Haklısın, demiş. Tüm olan biteni sessizce dinleyen karısı,

— Hoca, Hoca! İkisine de haklısın dedin. Hiç böyle iş olur mu, diye sorunca Hoca karısına:

— Sen de haklısın, demiş.

Deyim yerindeyse Nasrettin Hoca fıkrası gibi bir tablo oluştu. “ya faiz indirimi yanlış, ya metin” – ikisi bir arada inandırıcı olmadı. Yani Merkez; faiz indirimi isteyen analist finansmana erişemeyen esnaf, KOBİ, sanayiciye de “haklısın” dedi. Faiz indirimi istemeyene de “haklısın” dedi.

Karahan’ın sunumundaki alt metinlere gelince:

Başkan, üçüncü çeyrekte talep koşullarının dezenflasyonist olduğunu söylese de “son iki ayda enflasyonun tahmin aralığımızın üzerinde gerçekleştiğini” söylemesi itiraf niteliğindeydi bence. Bu sapmanın arkasında gıda fiyatları kaynaklı şoklar olduğunu vurguladı; gıda dışı enflasyonda yavaşlamanın sürdüğünü belirtip “sıkı duruşumuzla ana eğilimdeki düşüşün devamını sağlamakta kararlıyız” ifadesini kullandı.

Yani Merkez, başarısızlığın faturasını kısmen zirai don, kuraklık, jeopolitik gerilimler gibi dış etkenlere kesti, kısmen de “hizmet fiyatlarındaki katılığın devam etmesi” ve beklentilerde iyileşmenin sınırlı kalması gibi iç faktörlere…

Bu mesajın satır aralarında iki önemli vurgu var: Birincisi, enflasyonun yapışkan kısmı artık açıkça telaffuz ediliyor (hizmet enflasyonundaki katılık); ikincisi, beklenti yönetiminde başarılı olamadıklarını Merkez de görüyor.

Piyasa ve Toplum Tepkileri: Yapışkan Enflasyon ve İnandırıcılık

Enflasyonun bu denli yapışkan olması, doğrudan iç talep dinamikleri ve yapısal sorunlarla ilintili. Başkan Karahan “talep koşulları dezenflasyonist” dese de sokaktaki gerçekler farklı sinyaller veriyor. Örneğin, yıl boyunca konut ve otomobil satışları rekorlar kırdı; insanlar enflasyon yüksek seyrederken bile varlık alımına hakikaten koşarak gittiler. Bu paradoksal durum, yüksek enflasyon beklentisi içindeki halkın elindeki parayı hızla mala mülke çevirmeye çalışmasının sonucu.

Türkiye’de “ekonomik kriz var” denebilir mi? Bazı göstergelere baktığımızda kesinlikle hayır! Ancak gelir adaletsizliği gibi yapısal problemler de var ki neo-liberal ekonomi politik bana göre bu problemleri daha da derinleştiriyor! Enflasyon, dar ve sabit gelirlilerin belini büküyor.

Yani makro göstergeler analiz ettiğimizde Türkiye’de asla bir ekonomik kriz yok!

Ama mutfakta sorunlar olduğunu da görmezden gelemeyiz!

Dışarısı soğuk ise “Hava çok güzel ya” demenin kimseye bir faydası yok. Hava soğuk ise önce havanın soğuk olduğunu, üşüdüğümüzü kabul etmemiz; sonra hasta olmamak için neler yapmamız gerektiğini tartışmamız gerekiyor.

Biz çok uzun süre çok yüksek politika faizine maruz kaldık. Yüksek politika faizi hane-halkından servet sahiplerine rant transferidir.

Yüksek faiz gelirleri elde etmeye devam eden üst gelir grubu da harcamaktan vazgeçmiyor. Buradan oluşan talebi de toplumun tamamının talebiymiş gibi muamele ederek sorunu çözmeye çalışırsanız daha da derinleştirmiş olursunuz! Üstüne rekabet eksiklikleri, denetim eksiklikleri, bazı sektörlerin oligopolistik yapısını eklerseniz tabiri caiz ise herkesin ürün/hizmetlere “canının istediği kadar zam yapabildiği” bir ortam çıkıyor.

Adama “niye zam yaptınız ki bir şeyin fiyatı artmadı şu sıra” diyorsun. Cevap olarak “Hocam şu aralar bayadır zam yapmadık” diyor. Yani belirli bir frekansta zaman unsurunu zam unsuru olarak görüyor.

Biz kimsenin değirmenine su taşımıyoruz. Kimsenin de düşmanı değiliz. Ama şu hususu ifade etmemiz lazım:

Merkez, hanehalkı üzerinde enflasyon beklentilerini aşağı çekmede ciddi bir mesafe kat edemedi.

Peki çözüm ne? Sen ne öneriyorsun Hoca? Dediğinizi duyar gibiyim.

Bir haftada enflasyon bitecek değil ya. Onu da haftaya söyleriz…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    logo
    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.