Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan…
Enflasyon arttığı için mi maaşlar artıyor yoksa maaşlar arttığı için mi enflasyon artıyor?
Asgari ücret artışları gündemde olduğu için hadi yazıyı oradan ilerletelim:
Doğru bilinen yanlışlardan biridir: Ücretler artar hoop enflasyon artar!
Akademik araştırmalar, veriler; bu ilişkinin sanıldığı kadar basit olmadığını gösteriyor.
Asgari ücrete yapılacak %10’luk bir zammın; yıllık enflasyon üzerindeki etkisinin %1 ile %2 arasında artırdığını ortaya koyan bilimsel çalışmalar ise hatırı sayılır miktarda. Bu bulgular, ücret artışlarının enflasyonun ana belirleyicisi olmadığını, etkisinin oldukça sınırlı kaldığını gösteriyor.
Dolayısıyla bir kere şunu net biçimde anlamamız ve kavramamız gerekiyor:
Türkiye’de enflasyonun temel dinamiğinin ücretler değildir!
Ücret artışları ve enflasyon ilgileşiminde gözden kaçmaması gereken önemli bir nokta var: piyasanın yapısı ve firmaların fiyat belirlemedeki davranış kalıbı.
Asgari ücret artışı direkt bir maliyet enflasyonu oluşturmasa da, piyasayı domine eden bazı şirketlerin ücret artışlarını sebep göstererek fiyatlarını yükseltmesi enflasyonist etki meydana getirebiliyor.
Hülasa asgari ücret artışı tek başına enflasyonun sebebi değildir; fakat rekabetin zayıf olduğu sektörlerde büyük firmalar, ücret artışını gerekçe gösterip kâr marjlarını korumak veya artırmak için fiyatları olması gerekenden fazla artırırlarsa, bu durumda ücret artışı dolaylı olarak enflasyona tesir edebilir.
Bu bağlamda konunun çözümü, ücret artışı yapmamak değil, fiyat artışlarına yönelik denetimleri güçlendirmek ve piyasa mekanizmasında optimal rekabeti sağlamaktır.
Yakın dönemde Türkiye ekonomisinin yaşadığı deneyimler, enflasyonun asıl nedenlerinin ücretlerden ziyade farklı dinamikler olduğunu ortaya koyuyor. Mesela 2022’de Türkiye %5,6 büyüdü, fakat ücretlilerin millî gelirden aldığı pay kayıtların tutulmaya başlandığı 1998’den bu yana en düşük seviyede olduğunun da altını çizmemiz gerek. TÜİK verilerine göre 2022’de işgücü ödemeleri bir önceki yıla göre %82,7 artarken, aynı dönemde şirket kârları (net işletme geliri) %115,2 arttı. İşgücü ödemelerinin GSYH içindeki payı 2022 genelinde %26,5’e düşerken, bu oran 2022’nin son çeyreğinde %25,2’ye kadar düştü.
Bu veriler, enflasyonist ortamda ücretlerin değil kârların milli gelirden aldığı payın hızla arttığını, enflasyonun ana yükünü ücretlilerin taşıdığını gösteriyor. Başka bir deyişle, yüksek enflasyon dönemlerinde şirketler fiyat artırarak kâr marjlarını yükseltirken, ücretler enflasyon karşısında geriledi. Bu durum, asgari ücret artışlarının değil, aksine artmayan ücretlerin ve fahiş kâr artışlarının gelir dağılımını bozduğuna ve talep yönlü enflasyon baskısından çok maliyet ve kâr odaklı enflasyon geliştiğine işaret ediyor.
Asgari ücret, bir kesimin ücret rakamı olmanın ötesinde, genel ücret seviyelerini ve gelir dağılımını etkileyen önemli bir göstergedir. Türkiye’de asgari ücret ve hemen üzerinde ücret elde edenlerin sayısının yüksek olması, asgari ücreti kamuoyu nezdinde bir ortalama ücrete dönüştürmektedir. Bu denli yaygın uygulanması, asgari ücretteki değişimlerin toplumun geniş kesimlerinin refahını doğrudan belirlediği anlamına geliyor.
Asgari Ücret Ne Kadar Olmalı?
İdeal olan, asgari ücretin insan onuruna yakışır bir yaşam sağlayacak düzeyde belirlenmesi, yani çalışanların kendilerini ve ailelerini yoksulluğa düşmeden geçindirebilmeleridir.
Sadece geçmiş enflasyon oranını baz alarak zam yapmak yeterli değildir. Enflasyon hissedilirken, geçim koşulları günbegün ağırlaşmaktadır. Bu nedenle, asgari ücret artışı belirlenirken geçmiş enflasyon kayıplarının telafisi ve gelecek yıl için öngörülen enflasyonun üzerinde bir refah payı düşünülmelidir.
Aslına bakarsanız en hissedilir asgari ücret belirleme yolu milli gelirden bir pay olarak tasarlanmasıdır. Eğer 2025 yılı program hedeflerine göre kişi başı milli gelir dikkate alınsaydı, 2025 için brüt asgari ücretin 48.000 TL civarında olması gerekirdi. Mevcut durumda bir anda bu seviyeye çıkmak mümkün görünmese de, asgari ücretin milli gelirden aldığı payı artıracak bir yapı oluşturulması hedeflenmelidir.
Asgari ücretin dolar veya satın alma gücü paritesi cinsinden değeri de önemli bir göstergedir. Son dönemde TL’deki değer kaybı nedeniyle Türk lirası cinsinden yapılan artışlara rağmen asgari ücretin dolar karşılığı göreli olarak düşük kalmaktadır. 2021’de 382 dolar olan net asgari ücret, 2023 ortasında 455 dolara çıkmış ancak sonra kur artışlarıyla tekrar gerilemiştir. Yeni belirlenecek asgari ücretin, Türkiye’yi benzer ekonomi büyüklüğüne sahip ülkelerle karşılaştırıldığında makul bir düzeye getirmesi de hedeflenmelidir. Bu, hem uluslararası rekabette emekçilerin çok daha ucuza çalıştırılmadığı bir denge hem de beyin göçünü engellemek için önemlidir.
Bu kriterler ışığında, benim kanaatime göre yeni asgari ücretin en az 29 bin TL bandında olması gerekmektedir.
Elbette bu oranda bir artışın işveren maliyetlerine etkisi de göz ardı edilmemelidir. Burada dengeleyici unsur olarak, işverenlere sağlanacak vergi ve prim teşvikleri devreye girebilir. Son yıllarda asgari ücretten gelir vergisi alınmaması gibi uygulamalar, ücret artışının maliyetini bir nebze hafifletti. Gelecekte de benzer şekilde, yüksek asgari ücret artışı durumunda işverenlerin rekabet gücünü koruyacak teşvik paketleri düşünülmelidir. Bununla birlikte, unutulmamalıdır ki asgari ücret artışı yoluyla geniş kitlelerin alım gücünün korunması, iç talebi canlı tutarak orta vadede ekonomiye pozitif geri besleme yapacaktır. En alt gelir grubunun eline geçen her ek TL’nin büyük kısmı piyasada harcanır; bu da üretici ve esnaf kesimine geri dönen bir talep oluşturur. Dolayısıyla asgari ücret artışı sadece bir maliyet kalemi değil, aynı zamanda bir yatırım ve sosyal barış unsurudur.
Önümüzdeki günlerde toplanacak Asgari Ücret Tespit Komisyonu sonunda hükümetin asgari ücrete yapacağı zam oranı ne kadar olacak?
Mevcut ekonomik göstergeler ve yapılan açıklamalar ışığında, hükümetin kararında enflasyon hedefi, büyüme hedefleri ve işverenlerin maliyet kaygıları belirleyici olacaktır. Orta Vadeli Program’da 2026 yılı enflasyon hedefinin %16 olması, yüksek artış beklentilerini baltalıyor. Bu nedenle, resmi söylemde “hedeflenen enflasyon kadar artış” formülü dile getiriliyor.
Ancak bu yaklaşım, 2025 yılındaki enflasyon kayıplarını içermediği için çok da kabul görür nitelikte değil. Zira 2025 yılsonu enflasyonunun %30’un üzerinde gerçekleşmesi beklenirken, sadece hedef enflasyona endeksli bir zam, asgari ücretlinin hâlihazırda kaybettikleri alım gücünü telafi etmeyecektir.
Piyasadaki beklentilere baktığımızda, analistlerin çoğu hükümetin %20–25 bandında bir artışa odaklanmış durumdalar. Geçtiğimiz yıl asgari ücret tahminini doğru bilen JP Morgan, bu yıl da %25’lik bir zam öngördüğünü söyledi. Bazı uluslararası kurumlar ise daha muhafazakâr bir tahminle, örneğin HSBC %20 civarında bir zam olabileceğine dikkat çekti.
Ancak burada kritik bir noktanın altını çizmek isterim: Beklentiler ile olması gereken arasındaki fark. Analist tahminleri hükümetin muhtemel kararını yansıtırken, bu oranın yeterli olup olmadığı ayrı bir tartışma konusudur. %20–25 bandındaki zam oranı, değindiğimiz açlık sınırının hala altında kalacaktır. Örneğin net asgari ücret %25 artışla ~27.6 bin TL olursa, asgari ücretli yine hayat pahalılığı ile mücadele edecek. %25’in üzerindeki her puanlık artış, doğrudan düşük gelirli hanelerin gıda ve temel ihtiyaç bütçesine nefes aldıracaktır.
Asgari ücret belirlenirken elbette hem ekonomik gerçekler hem de toplumsal ihtiyaçlar dikkate alınmalıdır.
Önemli olan, yapılan zammın gerçekten emekçilerin hayatında bir iyileşme meydana getirmesi ve gelir dağılımındaki adaletsizliği azaltmasıdır. Aksi takdirde, asgari ücret artışı sadece kâğıt üzerinde kalan bir düzeltme olur, milyonlarca çalışan yüksek enflasyon – düşük ücret sarmalında sıkışmaya devam eder.
Bir akademisyen olarak çağrım, cesur olunmalıdır!
Mevcut koşullar olağandışı ve ücretlilerin kayıpları çok yüksektir – bu kayıpları telafi etmek için ortalama enflasyon oranının üzerinde bir zam gereklidir.
Temkinli olunmalıdır, çünkü ücret artışı sonrasında piyasada oluşabilecek fırsatçı fiyat artışlarına karşı hazırlıklı olmak gerekir.
Hükümet, asgari ücret zammı ile birlikte kartelleşme veya tekelci eğilimlerle mücadele, sıkı denetim ve gerektiğinde fiyat regülasyonu adımlarını da ilan etmelidir. Örneğin, büyük perakende zincirleri veya gıda üreticilerinin, sırf asgari ücret arttı diye maliyetleri dışında keyfî zam yapmalarına asla müsamaha gösterilmemelidir. Gerekirse fahiş kâr vergileri veya denetim mekanizmaları devreye sokulmalıdır ki, asgari ücret artışı gerçekten işçilerin cebinde kalsın, yeniden enflasyona dönüşüp erimesin.
Unutmamak gerekir ki, insan onuruna yaraşır bir asgari ücret, sadece ekonomik bir karar değil, toplumsal barışın ve adaletin de gereğidir. Asgari ücret tespitinde alınacak karar, milyonların mutfağındaki tencerenin kaynaması, çocuğunun yeterli beslenmesi, kirasını ödeyebilmesi anlamına gelecek.
Tahminim belki beklenenden yüksek bir oran gibi gelebilir ancak uzun vadede kazanımı, toplumun refahı ve ekonominin dengeli büyümesi açısından kaybından büyük olacaktır.
En nihayetinde, güçlü ve sürdürülebilir bir ekonomi, emeğin de hak ettiği payı aldığı, refahın adil bölüşüldüğü bir zeminde yükselebilir. Asgari ücret kararı da bu zeminin en temel yapı taşlarından biri olacaktır.
Haaa diyorsanız ki; Hocam ama bu rakam yüksek, ücret artışları enflasyonu azdırıyor artış yapamayız!
O zaman başka bir önerim var.
Mademki ücret artışları enflasyonu arttırıyor; o zaman ücretleri %25 düşürelim de enflasyon bir an önce düşsün!