Tamam.
Biliyorum uzun bir yazı oldu ama ne yapayım, meramımı anlatmam lazım.
Sizi temin ederim, uzun ama sıkıcı değil akıcı…
Hele bir de futbol seviyorsanız bir çırpıda okunacak kıvamda.
Buyurun.
Futbol endüstrisi…
Son yirmi yılda yalnızca bir spor alanı olmaktan çıkıp çok katmanlı bir iktisadi ekosisteme dönüştü. Deloitte’un raporuna göre Avrupa’da beş büyük ligin toplam kulüp gelirleri 18 Milyar avroyu aşarken, FIFA’nın küresel futbol ekonomisine ilişkin değerlendirmesi hayli ilginç: “Birçok ülke için orta ölçekli sektörle yarışır!” diyor.
Pandemi döneminde “ticari gelir, marka değeri, finansman maliyeti ve risk yönetimi” gibi analizler daha da önem kazandı. COVID-19 sonrası dönemde futbol kulüpleri gelir daralması, finansman ihtiyaçlarındaki artış, borçlanmanın sürdürülemez boyutlara gelmesi gibi iktisadi baskılarla karşı karşıya kaldı.
Nitekim, UEFA 2023 raporu, Avrupa kulüplerinin toplam borcunun 10 milyar avroya yaklaştığını ve pandemi sonrası oluşan finansman maliyetlerinin kulüplerin bilançolarını ciddi biçimde bozduğunu vurguluyor. Bu tablo, sadece üst liglerde değil, alt liglerde de derin kırılganlıklar yaratıyor. Kulüplerin büyük bölümü, gelirlerinin çok üzerinde maaş yükü, kur şoklarına açık yabancı oyuncu maliyetleri ve giderek daralan yayın gelirleri nedeniyle sürdürülebilirlik krizine sürüklenmiş durumda.
Deloitte’a göre 2024 yılında ilk 20 kulübün toplam geliri 10,5 milyar avroyu buldu. Bu gelirlerin dağılımı yıllara göre değişse de yayın hakları, ticari gelirler (sponsorluk, marka ortaklıkları, lisans ürünleri), maç günü gelirleri olmak üzere üç ana eksende toplanıyor.
Pandemi sadece gelirleri azaltmadı; aynı zamanda borçlanma maliyetlerini küresel çapta artırdı. UEFA’nın 2023 Raporu’na göre; Avrupa kulüplerinin toplam borcu 9,6 milyar avroya ulaştı. Premier League kulüplerinin borçları son beş yılda %52 arttı. Serie A ve Ligue 1’de faiz giderleri kulüplerin operasyonel kârlarını büyük ölçüde silmeye başladı.
Pandemi sonrası dönemde maç günü gelirlerinin daralması, kulüpleri ticari gelir ve yayın anlaşmalarına eskisinden daha bağımlı hâle getirdi. Bu bağımlılık literatürde “revenue vulnerability” (gelir kırılganlığı) olarak geçiyor ve analizler; Avrupa kulüplerinin gelir portföylerinin homojenleşmesinin kulüpleri ekonomik şoklara karşı savunmasız bıraktığını tespit ediyor.
Akademik araştırmalar, futbol kulüplerinin borçlanmasının “sportif rekabet baskısı” ile doğrudan ilişkili olduğunu, sportif başarı elde etmek isteyen kulüplerin talep esnekliği düşük olan harcamalara yöneldiğini (maaşlar, bonservisler) vurguluyor. Bu nedenle borçlanma, iktisat literatüründe “winner’s curse” (kazananın laneti) analojisiyle açıklanıyor:
Sportif başarı için yapılan yatırımların büyük bölümü mali açıdan geri dönmeyen riskli harcamalara dönüşüyor!
UEFA, pandemi sonrası sürdürülemez tablo nedeniyle Financial Fair-Play sistemini yenileyip “Squad Cost Ratio” adında yeni bir mali denge kuralı getirdi. Bu kurala göre kulüpler; gelirlerinin en fazla %70’ini maaş, bonservis ve menajer giderlerine ayırabiliyor. Ancak UEFA’nın raporu, kulüplerin büyük kısmının hâlâ bu sınırları aşmak için yaratıcı muhasebe yöntemlerine yöneldiğini; özellikle maaş şişkinliğinin kulüpleri yapısal bir borç döngüsünde tuttuğunu gösteriyor.
Dolayısıyla futbolda ciddi bir sürdürülemez bir tablo var. Peki neden?
Gelir-gider asimetrisi: Gelirlerdeki artışın, maliyetlerdeki artıştan daha yavaş artması.
Sportif rekabet baskısı: “Başarıya yatırım” baskısının kulüpleri irrasyonel davranışa itmesi.
Finansman maliyetleri: Artan faiz ortamının borç çevrimini imkânsızlaştırması.
Yayın gelirlerindeki yavaşlama: Yayın pazarının doygunluğa ulaşması, büyüme potansiyelinin sınırlı hale gelmesi.
Pandemi sonrası davranışsal değişim: Taraftar harcamalarında temkinli eğilim dolayısıyla maç günü gelirlerinin sınırlı kalması.
Bu bilgiler, Türkiye futbol ekonomisinin neden daha kırılgan olduğunu anlamak için de güçlü bir zemin sunuyor. Çünkü Türkiye’de mali kırılganlıklar küresel sorunlara ek olarak kur şokları, yayın gelirlerinin çökmesi, yönetişim sorunları ve yerel idarenin ağırlığıyla birleşiyor.
Gelelim Türkiye’nin Futbol Ekonomisine…
Türkiye’de futbol, yalnızca bir spor ya da kültürel pratik değil; aynı zamanda hem yerel yönetimlerin hem merkezi otoritenin hem de özel sektörün içinde bulunduğu karmaşık bir ekonomik ve yönetsel yapıdır. Üstelik bu yapı, Avrupa’daki sürdürülemezlik sorunlarının Türkiye’ye özgü makroekonomik kırılganlıklarla birleşmesiyle çok daha derin bir mali krize dönüşmüş durumda.
Yayın Gelirlerinin Çöküşü
Türkiye futbol ekonomisinin çöküş noktası, 2017–2024 arasında yayın gelirlerinin dramatik biçimde erimesi oldu. TFF verilerine göre 2017’de 500 milyon dolar seviyesinde olan yayın ihalesi, 2024’e gelindiğinde yaklaşık 100 milyon dolar bandına düştü. Bu, yaklaşık %75’lik bir reel gelir kaybı anlamına geliyor. Yapılan bilimsel araştırmalar, spor ekonomilerinde “yayın geliri şoku”nun kulüpler üzerinde iki etki yarattığını söyler: Likidite daralması ve Borçlanma davranışlarında agresifleşme. Türkiye’de bu iki etki aynı anda devreye girdi.
Kulüpler daha az gelirle daha büyük kadro kurma baskısı yaşadı; bu baskı onları borçla finanse edilen yüksek maaş yüküne itti.
Kur Şokunun Çift Yönlü Darbesi
Türkiye’de futbol ekonomisi döviz kuruna karşı son derece hassas. Bunun iki nedeni var: Yabancı oyuncu maaşları ve menajer ödemeleri genellikle euro/dolar. Yayın gelirleri ise TL’ye dönmüş durumda ve reel olarak hızla eriyor. Bu durum akademik literatürde “asymmetric currency exposure” olarak adlandırılır. Yani kulüp gelirleri kur artışına göre değil, giderler kur artışına göre şekillenir.
Basit bir örnek: 2018–2024 arasında TL yaklaşık 6 kat değer kaybederken, kulüplerin döviz cinsi maaş yükü aynı şekilde katlandı. Süper Lig kulüplerinin mali tablolarında faiz + kur farkı giderlerinin çoğu sezonda sportif gelirlerin üzerine çıktığı görülüyor.
Kulüplerin Borç Stoku Sürdürülemez. Nokta!
Bankalar Birliği’nin “Kulüp Yapılandırma” raporlarına göre Türkiye’de dört büyük kulübün bankalara olan toplam borcu 20 milyar TL’nin üzerindedir. Tüm profesyonel liglerde bu borç 35–40 milyar TL bandına ulaşmaktadır.
Türkiye’de gelirlerin büyük bölümü TL; giderlerin büyük bölümü döviz.
Türkiye’de Bilet, store, yayın gibi gelir kalemlerinin büyüme potansiyeli sınırlı.
Türkiye’de Kulüpler şirket değil, dernek statüsünde olduğu için finansal disiplin mekanizması zayıf.
Türkiye’de Yönetimlerin kısa vadeli başarı baskısı irrasyonel finansal kararları tetikliyor.
Türkiye’de Kurumsal yönetişim eksik olduğu için mali şeffaflık yok.
Dolayısıyla Türkiye’de futbolda borçlar sürdürülemez!
Ama buna rağmen çok zaman yine akademik çalışmaları incelediğimizde; kulüplerin borçlanma davranışlarının “siyaset, medya ve taraftar baskısı” üçgeninde şekillendiği ortaya konmaktadır.
İmdat Freni Belediyeler…
Türkiye futbol ekonomisinin en az konuşulan ama en belirleyici dinamiklerinden biri yerel yönetimlerin kulüplere sağladığı mali desteklerdir. Bu destekler dört hukuki çerçevede mümkündür:
Birincisi 5393 sayılı Belediye Kanunu – Madde 14 ve 75… Belediyeler amatör spor kulüplerine ayni/nakdi destek verebilir. Profesyonel kulüplere doğrudan nakit veremez ama tesis, lojistik, sponsorluk aracılığı sağlayabilir.
İkincisi 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu… Büyükşehir belediyeleri tesis yapımı ve altyapı desteklerinde kulüplerle ortak projeler yürütür. Belediye şirketleri (İnşaat, Spor A.Ş., Tanıtım A.Ş.) profesyonel kulüplere reklam-sponsorluk adı altında finansman aktarılabilir. Bu yöntem şehir takımlarında oldukça yaygındır.
Üçüncüsü Yerel Yönetim – Kulüp Protokolleri… Ulaşım, konaklama, altyapı tesisleri, kamp merkezleri gibi giderlerin belediye tarafından karşılanması şeklinde gerçekleşir.
Örneğin Almanya’da belediye mülkiyetindeki stadyumlar kiralanarak kulüplere dolaylı mali destek verilir. İspanya’da 1990'larda birçok şehir kulübü belediye garantili kredilerle ayakta kalmıştır. Ancak bilim bizi uyarıyor: Yerel yönetim destekleri geçici likidite sağlar, ama uzun vadede kulübün kurumsal kapasitesini güçlendirmediği sürece borç döngüsünü engelleyemez!
Kulüplerin Karabasanı: Vergi ve SGK Borçları…
Türkiye’de futbol kulüplerinin toplam borcunun en az yarısı artık “kamu borcu” haline geldi. 2025 Kasım itibarıyla aktif 18 Süper Lig kulübünün SGK’ya toplam borcu 18.4 milyar TL, vergi dairelerine borcu ise 11.7 milyar TL’yi geçti (Hazine ve Maliye Bakanlığı verileri). Toplam 30 milyar TL’yi aşan bir rakam!
Bu borçlar 2019’dan beri sürekli yapılandırıldı: 2020, 2021, 2022, 2023 ve 2024’te tam 5 ayrı yapılandırma kanunu çıktı. Her yapılandırma 36-48 ay vade, %10-15 peşin, kalanına çok düşük faiz vaat etti. Ama kulüpler peşini bile ödeyemediği için 2025’te yapılandırmaların %78’i bozuldu ve faizler tekrar katlandı. Şu an ortalama borç faizi aylık %4.5-5 civarında – yıllık bileşik %70’e yakın.
Öneri?
2025 sonunda çıkması beklenen yeni torba yasada kulüpler için özel madde koyulur. Son 5 yılın matrahı %40-50 artırılır, üzerine %20 vergi ödenir ve bütün vergi incelemeleri kapanır.
Bir diğeri;
Hazine, kulüplerin hisselerinin %20-25’ini devralır, karşılığında SGK ve vergi borçlarını siler.
Örnek: Norveç’te Rosenborg, İsveç’te Malmö bu modeli 2010’larda kullandı; devlet küçük hissedar oldu, kulüp nefes aldı. Türkiye’de pilot olarak Trabzonspor’da denenmesi konuşuluyor (devlet %21 hisse + yönetimde bir sandalye).
Başka Öneri?
“Spor Kulüpleri Kamu Borçları Fonu” Kurulması (En sürdürülebilir çözüm). Bütün kulüplerin SGK-vergi borcu bu fona devredilir. Fon, 25 yıl vadeli, sabit %10 faizli tahvil çıkarır. Tahviller halka arz edilir, kulüpler her yıl gelirlerinin %8-10’unu fona aktarır. Benzer model İtalya’da 2003’te “Salva Calcio” yasasıyla uygulandı; 20 yılda Serie A kulübünün 2.5 milyar avro kamu borcu 20 yıla yayıldı ve bugün %90’ı ödendi.
Kulüpler bu üç yoldan birini seçmezse 2026’da toplu haciz dalgası gelecek: SGK, banka hesaplarına değil doğrudan maç hasılatına, sponsor ödemelerine ve hatta TFF naklen yayın gelirlerine bloke koyabilecek.
Türkiye'de Futbolun Ekosistem Sorunu
Türkiye futbol ekonomisinin temel problemi; birkaç yapısal kırılganlığın aynı anda var olmasıdır. Bir çırpıda sayalım: Gelir çeşitliliği sınırlı, yabancı oyuncu maliyetleri yüksek, sponsorluk pazarı zayıf, yerel ekonomi ile kulüp ekonomisi arasındaki bağ kopuk, yayın gelirlerine aşırı bağımlılık, kurumsallaşma eksikliği…
İkinci Lig
Türkiye’nin bu yapısal sorunları, Süper Lig seviyesinde yoğunlaşsa da alt liglere doğru indikçe etkisi daha sert biçimde görülüyor.
Özellikle 2. Lig’de kulüpler mali açıdan profesyonellik ile amatörlük arasında sıkışmış durumda.
Çünkü Süper Lig’de bile sınırlı olan gelir çeşitliliği, 1. Lig ve özellikle 2. Lig’e gelindiğinde neredeyse tamamen kaybolur. Bu nedenle alt lig kulüpleri iktisat literatüründe “semi-professional trap” (yarı-profesyonellik tuzağı) olarak tanımlanan bir ekonomik aralıkta sıkışır.
Gelir Çeşitliliği Sorunu
İkinci lig kulüplerinin ortalama gelir dağılımı kabaca yaklaşık olarak şöyledir: Sponsorluk ve lokal reklam: %40–50. Belediye/yerel yönetim destekleri: %20–30. Maç günü gelirleri: %10–15. Store/ürün satışları: %5–10. Yayın gelirleri: %3–5. Bu dağılım bize iki kritik zafiyeti gösterir. Birincisi yayın gelirleri yok denecek kadar azdır. İkincisi kulüpler gelirlerinin yarısını yerel desteklerden elde eder. Bu nedenle alt liglerde finansal istikrar, doğrudan şehrin ekonomik gücü ve belediyenin kulübe verdiği destekle ilişkilidir.
“Belediye Destekli Kulüp Yapısı” ve Ekonomik Bağımlılık
Türkiye’de 2. Lig ve 3. Lig’de çok sayıda kulüp fiilen belediye destekleriyle hayatta kalır. Bu destekler dört başlık altında toplanabilir:
Reklam–Sponsorluk: Belediye şirketleri (örn. Spor A.Ş., İnşaat A.Ş., Ulaşım A.Ş.) kulübün forma, stadyum reklamlarını satın alır.
Ayni Destek: Ulaşım, kamp giderleri, tesis kullanımı gibi harcamalar belediye tarafından karşılanır.
Tesis Yatırımı: Antrenman sahaları, kamp merkezleri ve altyapı birimleri belediye bütçelerinden yapılır
Dolaylı Finansal Akış: Belediye iştirakleri aracılığıyla kulübe nakit benzeri kaynak aktarılır.
Bu model kısa vadede kulübü yaşatır; ancak bilimsel araştırmalara göre uzun vadede ahlaki tehlike (moral hazard) yaratır. Çünkü kulüpler gelir üretme zorunluluğu hissetmez ve ekonomik disiplinden uzaklaşır.
Alt Liglerde Maliyetler “Görece” Yüksek…
Alt liglerde maliyetler Süper Lig’e göre düşük olsa da gelirlerin çok sınırlı olması nedeniyle maliyet-gelir oranı daha yüksektir. Yani Süper Lig’de 1 milyar TL gelir + 1 milyar TL gider = 0 sonuç. İkinci lig’de 30 milyon TL gelir + 35 milyon TL gider = -5 milyon TL sonuç. Bu nedenle alt lig kulüpleri her yıl sistematik açık verir.
Pandemi süreciyle birlikte alt liglerde taraftar harcamaları daraldı (maç günü gelirleri düştü). Yerel sponsorlar ekonomik sıkıntıları gerekçe göstererek destek azaltmaya başladı ki hala öyle devam ediyor. Son olarak da belediyelerin bütçe öncelikleri (sosyal projeler gibi) değişti. Böylece kulüpler finansal olarak ikiye ayrıldı. Büyükşehir ekonomisi olan şehirlerde kulüpler ayakta kaldı. Küçük ve orta ölçekli şehirlerde kulüpler borç krizine girdi. Bu noktada şehir ekonomisinin büyüklüğü ile kulüp mali sağlığı arasındaki ilişki açık biçimde görülür. İktisat literatüründe buna “local economic multiplier effect” denir. Şehrin ekonomisi ne kadar canlıysa kulübe dönen ekonomik çarpan o kadar büyüktür.
Alt Lig Kulüplerinin Temel Açmazı: “Profesyonel Gider – Amatör Gelir” Çelişkisi
Alt lig kulüpleri şu paradoksun içindedir. Oyuncu, teknik ekip, kamp ve seyahat giderleri profesyonel seviyede, gelirler ise amatör seviyededir. Bu nedenle kulüpler borçla ayakta durur. Belediye desteğine bağımlı olur. Gelir çeşitlendirme yapamaz. Altyapı yatırımı yerine kısa vadeli transferlere yönelir. Finansal olarak sezon sezon savrulur.
Bu ekonomik çerçeve bizi benim de yönetim kurulu üyesi olduğum İnegölspor gibi ikinci lig kulüplerinin içinden geçtiği tabloya doğrudan taşır.
İnegölspor…
İnegölspor, Türkiye futbol piramidinde kritik bir konumu temsil eder. Şehir ekonomisi güçlü bir sanayi altyapısına sahiptir; ancak kulüp gelirleri bu ekonomik potansiyelle orantılı değildir. Bu dengesizlik, özellikle pandemi sonrası dönemde daha görünür hâle gelmiştir.
İnegöl, Türkiye’de mobilya sanayisinin en yüksek katma değere sahip merkezlerinden biridir. Şehir ekonomisinin ihracat kapasitesi 1 milyar dolar seviyesini aşmaktadır. Böyle bir ekonomik çapa sahip bir şehir takımının finansal olarak kırılgan olması, temelde gelir yaratma mekanizmalarının kurumsallaşmamış olmasından kaynaklanır.
İnegöl’de Şehrin Ekonomik Yapısı ve Futbol Potansiyeli
İnegöl’ün ekonomik profili mobilya, tekstil ve makine –metal ana sektörlerin dayanır. Bu sektörlerin çoğu orta ve büyük ölçekli işletmelerden oluşur. Yani sponsorluk potansiyeli yüksektir. Ancak akademik literatürde “regional club financing gap” olarak geçen sorun İnegölspor’da da vardır: Bölgesel ekonominin gücü ile kulübe aktarılan kaynak arasında yapısal bir kopukluk.
Bu kopukluğun başlıca nedenleri:
Sponsorlukların kişisel ilişkilere dayalı olması, kurumsal sistemin oturmaması.
Kulübün sportif başarı eksikliği nedeniyle firmaların temkinli davranması.
Yerel iş insanlarının kulüp yönetimine girme motivasyonunun düşük olması.
Gelir getirici projelerin sürdürülebilir olmaması.
Yani Mutlu Topçu’ları, Ayhan Akman’ları ne bileyim Gökhan Güleç’leri yetiştiren İnegölpor’un tıpkı ikinci ligdeki birçok kulüp gibi daha somut, daha sistematik ve daha uzun vadeli sürdürülebilir bir gelir modeli oluşturması neredeyse kaçınılmaz!
1) Üç Yıllık Üç Kategorili Sponsorluk Modeli
İnegöl’den doğan, büyüyen, İnegöl’den kazanan firmaların yer alacağı, büyüklüklerine göre sırasıyla belirlenecek 9 Ana Sponsor ile şehrin tüm dinamiklerinin desteği ile masaya oturulmalıdır. En fazla desteği sağlamayı taahhüt edenler Platin Sponsor, ikinci kategori altın üçüncü ise gümüş olarak belirlenerek oluşturulur. Bu model altyapı kaynaklı yetiştirme gibi yahut aylık irat elde edilebilecek farklı projelerin hayata geçmesi için gerekli olan 3 yılı sağlar.
Bunun ivedilikle yapılması ve hayata geçirilmesi elzem.
2) Ticarileştirilmeye Müsait Projelendirilmiş Yeni İlçe Stadı’nın Yapılması
Bu üç yıllık süre içerisinde de bünyesinde ticari iş yerleri bulunan, düğün, toplantı vb. organizasyonlara kiraya verilebilecek salonları, halı sahası, yaz spor okulu organizasyonları yapılabilecek imkânlara sahip bulunan stadın yapılması elzemdir. Böylece sürdürülebilir gelir elde edilmiş olur.
Altyapı akademisinin kurumsallaştırılması, kulübün dernek statüsünden şirketleşmeye geçişinin değerlendirilmesi, bağımsız mali denetim sürecinin her yıl uygulanması gibi adımlar ise bu süreçlerin sonunda izlenmesi gereken adımlar olmalıdır.
Futbol, iktisadi bir savaş alanı. Pandemi bu savaşı başlattı!
Son söz:
Profesyonel futbolda bundan sonra parası olan değil, borcu olmayan kazanır.