Zeytinliklerin madenlere açıldığı günlerde siyaset dışında gündemimizde olan neydi?
Susuzluk.
Yani kuraklık.
Her yerden benzer serzenişler duyuyoruz.
Duymaya da devam edeceğiz.
Ormanın, çevrenin hiçbir öneminin kalmadığı, boş kasaların doldurulması için yeraltının altüst edilmesine bel bağlanıldığı bir dönemde hukukun artık devrede olamayacağını herkes görüyor olmalı…
Ve tabi çevre kirliliği…
Göller, dereler, akarsular, denizler…
Kirlendikçe kirleniyor.
Kirletenler cezasız kalmaya devam ediyor.
Suyun, toprağın kirletildiği yerde hava temiz kalabilir mi?
Önceki Bursa Hâkimiyet’te Yeniden Refah Partisi Osmangazi İlçe Başkanı Yunus Koçak’ın açıklamaları vardı.
Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi’ndeki bazı fabrikaların şehrin havasını kötü etkileyecek şekilde duman saldıklarını belirtiyor, “Demirtaş zehir mi soluyor” diye soruyordu.
Bu haberin çıktığı günün akşamında bu kez şehrin doğu yakasından gelen bir haykırış vardı.

CHP’nin önceki dönem ilçe başkanlarından Hatice Doğan, Kestel’deki hava kirliliğini gözler önüne seren bir fotoğraf karesiyle sosyal medyadan isyan ediyordu.
Fotoğraf paylaşımının altına şu notu düşüyor:
“Saat 04.13.
Bu saatte Kestel’e zehri saldınız.
Kokudan nefes alamıyoruz.
Kimse bunlara dur demeyecek mi?
Bu ilçenin yöneticileri bi’zahmet bu işe bir el atsın.
Ya bu fabrikalara ve çimentoya bir yaptırım uygulayan ya da halkı buradan taşıyın.
Bu zehri halka reva görmeyin.”
Videolu paylaşımları da var.
Saat saat olanı biteni anlatıyor.
Bu şehir bizim.
Bu ülke bizim.
Bu dünya bizim.
Suyun sahibi de biziz, toprağın sahibi de…
Kirli hava solumak istemiyorsak, duymadım, etmedim, bilmiyorum demekten çok daha fazlasını yapmaya ihtiyacımız var.
Toprağımız kirli.
Suyumuz kirli.
Havamız kirli.
Nasıl yaşayacağız?