Özdemir Asaf,
“Gelecekse beklenen, beklemek güzeldir
Özleyecekse özlenen, özlemek güzeldir.
Ve sevecekse sevilen; O hayat her şeye bedeldir” diyor ya…
Aslında herkes bir şeyi bekler.
Çocukluğunda bekler.
Gençliğinde bekler.
Orta yaşta, ihtiyar delikanlılıkta…
Hep bekler insan.
Bu beklemeyi, bu sabretmeyi umut içinde saklı tutar.
Şu sıralar hepimizin beklediği yağmur taneleri gibi…
Ne çok bekliyoruz şu sıralar.
Bir parça yağsın da nasıl yağarsa yağsın diye…
Eskiden, yani Bursa bu kadar kalabalık değilken, Türkiye’nin nüfusu 85 milyonlara dayanmışken, dünya nüfusu 6 milyarlarla ifade edilirken, bugünkü gibi yağmuru değil, güneşi daha çok beklerdik.
Kışlar sert geçerdi.
Bahar aylarında yağan yağmur biz yaştakilere “Bu kış hiç bitmeyecek mi” diye isyan ettirirdi.
Bugün öyle büyük bir hasretle bekliyoruz ki o gün yağmasın diye beklediğimiz yağmuru…
İçinde yağmuru barındırmayan fırtına haberine bile sarılıyoruz.
Belki arkası yağmur olur diye…
Bursa gibi bir şehrin barajlarındaki doluluk oranı yüzde 3’lerde.
Eylül başında Çınarcık Barajı’ndan Dobruca Tesisleri’ne su aktarımı yapılmamış olsaydı bugün hep birlikte yağmur duasına çıkıyor olurduk.
Şehirlerimiz göç dalgasıyla hormonlu büyümeye devam ettikçe…
Ormanlarımız birçok nedene kurban vermeye devam edildikçe…
Tarım alanları beton yığınlarına teslim edildikçe…
Daha çok bekleriz yağmurun yağmasını…
Ne Uludağ çare olur Bursa’ya ne Çınarcık Barajı, ne İznik Gölü ne Uluabat.
Küresel ısınma öyle noktalara gelmiş durumdaki Türkiye’nin en yüksek rakımlı şehirlerinden birisi olan Erzurum’da göl kurumuş durumda.
Bütün yaşadıklarımız, yapılan bütün uyarılar bize şunu söylüyor:
Musluktan akan suyun parasını veriyor olsak da keyfi harcama lüksüne artık hiçbirimiz sahip değiliz.
Doğa bize “Aklınızı başınıza alın” diyor.