Karşılaşma ihtimaliniz olan manzara çok alışık olduğumuz türden değil.
Metro vagonunda, kulaklarımız genellikle anonslara, telefon ekranlarına ya da kendi iç sesimize kilitliyken bir anda bir saz tınısı kulaklarınıza ilişebilir.
İlk refleks doğal olarak bir şaşkınlık.
Sonra kısa bir tereddüt yaşayabilirsiniz.
Doğrusunu söylemek gerekirse, Bursa metrosunun özellikle Demirtaş-Osmangazi durakları arasında karşılaşma ihtimaliniz olan müzisyenlerle ilgili yasal bir mevzuat söz konusu mudur bilmiyorum.
Ama bildiğim bir şey var:
Bu durum rahatsız edici değil.
Bir durakta biniyorlar.

Kalabalığın arasına karışmadan, kimseye çarpmadan, kimsenin alanını ihlal etmeden sazlarını ellerine alıyorlar.
Ne yüksek ses, ne gösteriş, ne de zorlama.
Sadece birkaç dakika…
Metro raylarının metalik uğultusuna karışan bir ezgi.
Sonra diğer durak geliyor.
Müzik bitiyor.
Alkış bekleyen yok, açıklama yapan yok.
Sadece sakin bir ses:
“Destek olmak ister misiniz?”
Hepsi bu.
Ne ısrar var, ne mahcup eden bakışlar.
İsterseniz verirsiniz, istemezseniz vermezsiniz.
Kimse kimseyi yargılamıyor.
O kısa yolculuk, gündelik telaşın arasına sıkışmış küçük bir durak oluyor; belki de günün en sahici anı.
Metrodan inerken geriye tek bir soru kalıyor:
Şehir dediğimiz şey biraz da bu değil mi?
Beklemediğimiz bir anda karşımıza çıkan, kısa ama çarpıcı, sessizce dokunan anlar…