Geçen yıl da aynısı oldu.
Enflasyon denilen canavar yeni yıla doğru frene bastı.
Oysa enflasyon sepetini TUİK neye göre ayarlıyorsa çarşı pazarla aynı dili konuşmuyor.
Çünkü çarşı pazar, dükkânlar, manavlar, market rafları her gün sessizce başka bir şey anlatıyor.
Oradaki fiyatların fısıltısı TUİK’in resmi rakamlarından çok daha yüksek perdeden geliyor.
Çarşı pazarda birçok sebze ve meyvenin fiyatındaki artış, TUİK’in açıkladığı enflasyonun üstünde…
İnsan pazara giderken önce bütçesini tartıyor, sonra sebzeyi meyveyi.
TUİK Kasım enflasyonunu 0,84 olarak açıkladı.
Yani, enflasyon yüzde 1’in altında kaldı demeye getiriyor.
Resmi rakamlara göre ekonominin ateşi düşmüş gibi…
Fakat vatandaşın tenceresi aynı şeyi söylemiyor.
Tencerenin kapağını açınca çıkan dumanla, enflasyon tablosundaki o serinlik hiç ama hiç örtüşmüyor.
Kasım'da açıklanan enflasyon oranı Ocak ayında açıklanacak Aralık enflasyonunu bakalım nasıl etkileyecek.
Herkesin gözü kulağı o açıklamada olacak.
Asgari ücretlinin, memurun, işçinin, emeklinin yeni yıl hesabı o tek haneye sığdırılmış rakamlarla şekilleniyor.
Memura, çalışana, emekliye zam enflasyon rakamları üzerinden veriliyor.
Nedense emekli ve çalışanlara dönük zam dönemlerine doğru Türkiye’de enflasyon birden bire düşüş gösteriyor.
Bu tesadüf artık öyle sık yaşanır oldu ki, tesadüf olmaktan çıktı.
İnsan ister istemez düşünüyor:
Gerçekten enflasyon mu düşüyor, yoksa enflasyon ölçülür gibi mi yapılıyor?
Sene sonuna doğru beli bükülmüş gibi duran enflasyonun o haldeyken zam oranlarının açıklanmasından sonra şaha kalkması…
Zamlı maaşın vatandaşın cebine girmeden buharlaşmasına yol açıyor.
Daha ilk aydan zam farkının eridiğini gören emekli, çalışan, bu durumda mucize yaratmaktan başka ne yapabilir ki?
Kira ödüyor, çocuk okutuyor, aldığı üç beş kuruşla yaşama tutunuyor.
Çünkü bu ülkede geçim artık sadece ekonomik bir mesele değil; bir hayatta kalma becerisi.
Geliriyle gideri denk getirmek zorunda kalan milyonlar, ekonomik cambazlık yapmak zorunda.
Ay sonu geldiğinde mucize yaratmayı başaran herkes, aslında görünmez bir kahramanlık sergiliyor.
Bu kadar zorlukla yaşayanların ülkesi Türkiye’de insanların kendilerini teskin etmek için kutu kutu yatıştırıcı ilaçlar kullanması da bu şartlar altında şaşırtıcı olmamalı.
Yoksa çıldıracaklar.
Ekonomik tablo sadece cüzdanı değil, ruh sağlığını da delik deşik ediyor.
Sürekli artan fiyatlar, belirsizlik, geleceğe dair kaygı insanın sinir sistemini yoruyor.
Bu yorgunluğun üstüne bir de hayat mücadelesi eklenince, sakin kalmak lüks haline geliyor.
Ancak, ilaçla yaşama tutunur hale geliyorlar.
Yaşadıkları depresyonu başka türlü nasıl yenebilirler ki…
Ruhsal çöküş ekonomik çöküş kadar sessiz ama bir o kadar yıkıcı.
Kimi insanlar sabah işe giderken kendini toparlamak için ilaç içiyor, kimi akşam uykuya dalabilmek için…
Türkiye'de gerçek enflasyon sadece rakamlarda değil, insanların yüzünde, davranışlarında, gündelik telaşlarında saklı.
Resmi enflasyon ile hissedilen enflasyon arasındaki makas açıldıkça, toplumdaki güvensizlik ve tedirginlik de büyüyor.
Gerçek ne kadar saklanırsa saklansın, çarşı pazarın dili olanı konuşur.
Onu susturmak mümkün değildir.