Kimden yana olmalıyız?

Film senaryosu olmayı çoktan geçti.

Naklen, futbol maçı gibi olanları izliyoruz.

Ne korkunç…

Kim haklı?

Kim haksız?

Herkes için hemen hemen aynıdır.

Bu coğrafyanın insanı mazlum gördüğüne üzülür.

Ama işte öyle bir noktadayız ki…

Kim mazlum?

Kim değil?

Kestiremiyoruz artık.

İran, öteden beri bize hem yakın hem çok uzak bir ülke…

İnsanlarıyla sorun yok.

Birçok noktada aynıyız.

Sorun hep yönetim anlayışıyla oldu.

Türkiye ile bir barışık bir küs oldu.

İsrail için de aynı şeyler söz konusu…

Halklar arasında bir sorun var mıdır?

Çok bağnaz olanlar açısından elbette…

Genel de bir sorun olmaz gibi…

Kimden yana olmalıyız?

Böyle bir soruya cevap vermek çok zor olur mu?

Neden olsun ki…

Haktan yana olmayı başaran insanlar tarafını da kolay seçer.

Büyük Atatürk, savaş için şu notu düşüyor:

“Eğer vatan savunması için şart değilse her savaş bir cinayettir.”

Daha güçlü ülkelerin, daha güçlü kalmak için başka ülkelere sınır getirme anlayışının tetiklediği birçok bölgesel savaşın benzerini izliyoruz birkaç gündür.

İsrail, ABD ve batının güçlü ülkeleri, zayıf ülkelere, “Siz, bizim izin verdiğimiz kadar güçlü olabilirsin” mesajını İran üzerinden veriyorlar.

İran'ın nükleer silah geliştirmesine izin vermiyorlar ama kendileri her türlü silahı üretme konusunda hiçbir sınırlama ile karşılaşmıyor.

Güçle göreceli adalet dağıtanların adalet anlayışı dünyayı kan ve ateşten ibaret hale getirmeye devam ediyor.

İran’da da İsrail’de de bu olanlara sevinen ve üzülenler mutlaka vardır.

Çünkü iktidarlar, toplumların tümünü kuşatan anlayışlardan çok uzaklar.

Bütünü kapsayan bir yönetim anlayışına sahip birkaç ülke dışında ülke var mıdır?

Olsaydı dünya böyle olur muydu?