Cumhurbaşkanı Erdoğan Birleşmiş Milletler toplantısı için ABD’ye gitti.
Dönüşü…
Tartışmaları tırmandırdı.
Trump’ın söyledikleri siyaset cephesini hareketlendirdi ama bizim mahallede derin bir tartışma yaşanıyor.
Her zamanki gibi yanında şanslı gazeteciler vardı!
Çünkü herkes Cumhurbaşkanı ile uçamıyor.
Muhalif haber kanalları ile gazetelerin uçakta yer aldığı bugüne kadar görülmedi.
Gerçi, gazeteciden çok gazete, televizyon, internet siteleri ile ajanslar gözde oluyor.
Temsil ettiğiniz yer önemli yani.
Tartışma şu:
Uçaktaki gazetecilere soracakları sorular Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından mı hazırlanılıp verildi?
Faruk Bildirici, saatler öncesinden soruları yayınlayarak, iddiasını pekiştirmeye çalıştı.
Zaten fırtına da bundan sonra koptu.
Cevap uçaktan bulunan gazetecilerden geldi.
“Biz istediğimiz soruyu sorduk.
İletişim Başkanlığı mükerrer soru olmasın diye önceden ne soracağımızı sordu” diyor.
İddia ortada…
Yanıtı da…
Hangisi makul?
Bu ayrı bir tartışma konusu…
“Soruları gazeteciler kendileri veriyor” denilse de, İletişim Başkanlığı’nın süzgecinden geçtiği kesin.
Bu yüzden Faruk Bildirici’nin ifşasına “yok öyle bir şey” diyemediler.
Türkiye’de medya parçalı ve kutuplaşmış durumda.
Erdoğan’ın uçağında yer bulan gazetecilerin, patronlarının onayı olmadan sert ya da aykırı soru sormaları gerçekçi değil.
Uçakta yer almak, gazeteciden çok medya patronları için bir prestij ve iktidarla yakınlık göstergesi.
Akılda kalabilecek bir soru:
Gazeteciler uçak parası ödüyor mu?
Büyük ihtimalle ücretsiz biniyor.
Davetli gibi…
Eğer gerçekten eşitlikten söz edilecekse, bu koltukların parası medya kuruluşlarından alınmalı ya da objektif kriterlerle dağıtılmalı.
İmkânı olmayan ama gazetecilik adına önemli işler yapan kuruluşların hakkı en azından böyle bir yöntemle korunmuş olmaz mı?
Yani, soruların önceden hazırlanıp hazırlanmadığı tartışması, “yanıltıcı gündem” gibi duruyor.
Çünkü ister hazır olsun ister olmasın, asıl belirleyici unsur zaten kimlerin uçağa alındığı.
Bu seçicilik devam ettikçe, sorular da doğal olarak “çerçeve içinde” kalmaya mahkûm.
Alt mahkemelerin en süt mahkemenin (Anayasa Mahkemesi) kararlarını takmadığı bir düzende prestijli uçak yolculuğu yapan zaten o kadar yüksekte tansiyonu yükseltecek soru sormaz.
Bu soru mevzusuyla Trump’ın çok da hoşa gitmeyecek sözlerini geriye iten bir tartışmanın ucuna mı takılmamız istendi acaba…